1.Yuhanna 2:15-17
Tema: Dünyanın tutkularını sevmeyin.
Yolda Fikri: Yolda bizi ayartmak isteyecek çok şey var, biz imanda dayanmalıyız.
Dünyayı Sevmeyin: 1.Yuhanna 2:15
Bu bölümü olabildiğince açmak istiyorum çünkü eminim ki bu “dünyasallık” kavramını bence tam anlamıyoruz. Kiliseler dünyasallık, dünyayı sevme ya da sevmeme kavramını yanlış algıladıkları için ciddi sorunlar doğuyor. Ya her şeyi dışlıyoruz ya da her şeyi özgür kılıyoruz. Oysaki sorun olan sevgi değildir; nitekim bölümün devamına baktığımızda tutkunun, bağımlılığın, gururun sorun olduğunu görüyoruz.
Ayrıca dünya diye kastedilen şey üzerinde bulunduğumuz su ve toprakla kaplı gezegen ya da üzerinde yaşayan insanlar değildir, ayetlerde bahsedilen şey tutumumuzdur. Günah olan şey bir şeyi tutkuyla sevmek ve ona bağlanmaktır, sorun olan şey budur.
Rab bizi özgür kıldı ve bu hayattan zevk almamızı istiyor. Bunun için Rab bizleri harika bebeklerle bereketliyor ve onları bu dünyanın bir parçası olmalarına rağmen sevmemizi bekliyor. Aynı şekilde eşlerimizi, komşularımızı… Yani insanları sevmemizi bekliyor, zevk alabilmemiz için bizlere çeşit çeşit yiyecekler sağlıyor. Ama onları taparcasına sevmemeliyiz. Hiçbir sevgi Mesih’in önüne geçmemelidir. Bunun için sözü edilen kavramı iyi anlamalıyız. Bir şeyi sevmek günah değildir; bir şeyi, ondan kopamayacak bir şekilde tutkuyla sevmek günahtır. Sorun olan şey bağlılıktır, bir şeyden zevk almak sorun değildir. Öyle olmasaydı dünyada künefe diye bir şey var olur muydu? Tanrı’nın sağladığı şeyler tatsız tuzsuz olurdu. Oysaki Rab bizlere bol yaşam veriyor.
Bu anlamda “dünyasallık” ile “kültürü” de ayırmak istiyorum. Bir benzetme yapmak gerekirse biz kilisemizde ilahiyatımızı kapalı elimizde, kültürümüzü ise açık elimizde tutuyoruz. Kültür kendi başına kötü bir şey değildir, ama tamamıyla iyidir de diyemeyiz. Kültür, bizim nasıl bir yaşam tarzı seçtiğimizle ilgilidir. Bazı gruplar Hristiyan olmayan insanların yaptıkları şeyleri yapmamayı öneriyorlar, böylece dünyasal olmayacakmışız. O zaman şehirlerde de yaşamayalım. “Dans etmeyelim, sinemaya gitmeyelim, teknolojik aletler kullanmayalım, dijital şeylere el sürmeyelim” gibi şeyler diyorlar. Oldu olacak nefes de almayalım o zaman ya da su içmeyelim ve ölelim. Öyle değil mi? Hıristiyan olmayanlar su içiyorsa biz içmeyelim (!). Hayır, Tanrı Sözü’nün anlattığı bu değildir.
Bizler bu dünyada yaşıyoruz ve eğer bu dünyada ışık olmak istiyorsak bu dünyadan biri gibi, ahlaki değerlerimizi göz ardı etmeden yaşamalıyız. Tabii işin bir de öbür tarafı var: Bu kültürde uyuşturucu satılıyor ve fuhuş var diye, “Tamam, biz de öyle yapalım.” demiyoruz. Bizler; kültürle günah işlemeden, bize elverdiği derecede kültürle bir olabiliyoruz. İşte bunun için Pavlus, gezdiği her yerde o kültüre, o yaşam tarzına uygun konuştu. Tarımcılık yapılan bölgelerde (Listra ve Derbe’de) yağmurdan ve toprağın bereketinden bahsederken Atina’da Stoacı filozoflarla tartıştı. Farklı diller, yemekler, giyinme tarzı, eğlence vs. kötü değildir. Bunun için bizler Antalya Protestan Kilisesinde olduğumuz gibi giyiniyoruz, istediğimiz müzik tarzında tapınıyoruz, istediğimiz yemekleri yiyiyoruz. Fakat bunları ilahiyatımıza zarar verecek şekilde yapmıyoruz. Bunun için size tavsiyem şudur: Yahudi ile Yahudi, Grek ile Grek, çocuk ile çocuk, rapçi ile rapçi olun. Herkesin Mesih’e ihtiyacı var ve bizler bu tutucu Hristiyan mantığından kurtulamazsak çok ciddi iman sorunu yaşarız.
Ayetler “Dünyayı sevenin Baba sevgisi yoktur” diyor, ki bir anlamda bahsettiğimiz gibi dünyaya olan sevgi ile Tanrı’ya olan sevgiyi karşılaştırıyor: Bu dünyadaki zevklere tutunursanız, Rab’den koparsınız.
Benliğin Tutkuları: 1.Yuhanna 2:16
Tutkuya dönüşen bu sevgi tutumunun ilki, benlikten gelen tutkulardır ve Yuhanna’nın uyarılarından biri buna ilişkilidir.
Maalesef bizler bazen bu dünyada cennet yaratmaya çalışıyoruz, oysaki tek ve gerçek bir cennet olduğunu unutuyoruz. Evler, arabalar, yatlar, uçaklar derken insan doymak bilmiyor.
Hatta insanlar dünyasal hayata öyle bağlılar ki kendi Kutsal Kitaplarını yaratıyorlar. Basılan dergilerin bazıları ay boyunca gençlerin elinden düşmüyor: “Şöyle giyinirseniz böyle yakışıklı erkek bulursunuz”, “Şunu yaparsanız böyle kilo verirsiniz ve herkesin beğendiği birisi olursunuz”, “7 maddede sevinç dolu yaşam”, “11 adımda stresten kurtulun”, hatta at yarışı dergileri tam birer Kutsal Kitap gibidir. Ben de bir ara bu dinin müridiydim. Sabah erkenden 4-5 adet yarış atı üzerine yazılmış bir gazete alarak işe başlardım. Bu gazeteyi; sigaradan bulut haline gelmiş bir ortamda, ayet ayet Kutsal Kitap çalışılır gibi büyük bir konsantrasyonla incelerdim: Atın annesi, babası, dedesi, anneannesi; kaç yarış koştuğu, kaç kere kazandığı, hangi jokeyin bindiği, kaç para kazandırdığı… Bunların hepsi “At Kutsal Kitabında” yazılı olurdu. Öyle ki ben at yarışı oynarken yarıştan önce oynayacağım atın yürüyüşüne dahi bakardım: Sinirli mi, sakin mi, aç mı, tok mu, heyecanlı mı, tuvaletini yapmış mı… Günümün tamamını bu işe adardım.
Peki senin benliğin neye “hayır” diyemiyor? At yarışına mı, dergilere mi, sigaraya mı, Facebook’a mı, bilgisayar oyunlarına mı, televizyona mı, kahveye mi hayır diyemiyorsunuz? Bunun için dua edip oruç tutmanı öneririm. Sadece Tanrı’ya bağımlı olmak, sadece onu taparcasına sevmek için dünya ve içindeki şeylerden uzak durmayı ve Tanrı’da dinlenmeyi seçebilirsin.
Gözün tutkuları: 1.Yuhanna 2:16
İkincisi, gözün tutkularıdır. Ki ben, Yuhanna bunu yazdığı zaman “bir şeye göz koyma” konusunu düşündüğünü tahmin ediyorum. Bu birinin malına veya eşine tutku ile bakma ve arzulama konusudur. Erkeklerin, özellikle güzel bir kadın geçince gözlerinde hafif bir kayma oluyor. Özellikle Antalya’da birçok turist kadın var ve sıcaktan dolayı daha ferah-açık giysiler giyiniyorlar, öyle değil mi? Erkekler de onlara bakıyor. Öyle ki başkalarının eşlerine, çocuklarına, kardeşlerine bir et parçası gibi bakıyoruz bazen. Aslında ortada iki yanlış var. Bakan kişi dünyasal komşusunu bir kardeşi gibi görmelidir çünkü o kişi başka birinin eşi olabilir. Dolayısıyla ahlaksız bir şekilde bakan kardeşimiz bir günah işlediğinin farkında olmalı. Öte yandan maalesef bazı kadınların da teşhirci olduğunu iyi biliyoruz. Onlara bakılması, ilgi gösterilmesi ya da kendilerinin beğenilmesi hoşlarına gidiyor. Bu fikir, “sadece gözümüzle günah işlememeliyiz” fikrini değil, aynı zamanda “başka birinin gözleriyle günah işlemesine neden olmamalıyız” fikrini de içermektedir. Çünkü her ikisi de günah oluyor. Tabii bu tam tersi de olabilir: Yani bakan kişi bir kadın da olabilir; sadece başka bir erkeğe değil, bir çantaya, ayakkabıya da göz dikmiş olabilir. Burada bir cinsiyet ayrımı yapmıyoruz. Fakat her birimiz bazen bir şeyleri tutkulu bir şekilde istiyoruz. Ben bazen elektronik bir şey görünce dayanamıyorum. Aletin ne işe yaradığını dahi bilmediğim halde, “Ne kadar güzel bir alet! Buse, bundan bir tane alalım.” diyebiliyorum.
Şeytan, İsa’ya dünyadaki tüm güzellikleri gösterdi ve “her şeyi sana vereceğim” dedi, ama İsa reddetti. Gözümüzle günah işliyoruz, öyle ki genellikle her şeyin başlangıcı görmeyle ilgili oluyor; birini görüyorsun ya da bir şeyi görüyorsun ve onu istiyorsun. Peki sen neyi bu denli vazgeçemeyecek şekilde istiyorsun? Vazgeç ve Mesih’e gözlerini dik.
Yaşamın Verdiği Gurur: 1.Yuhanna 2:16
Zengin, orta yaşlı ve tıknaz bir adam Mercedes’inin içine oturmuş, pencereler kapalı bir şekilde sol şeritte yol alıyor. Penceresini açıp yarısına kadar içtiği puroyu dışarı fırlatıveriyor. Bu; Mercedes’e binen, zengin olan herkes böyledir demek değildir ama resmetmek istediğim kişi “sonradan görme” diye tabir edilen, nezaketsiz, insanlara/çevreye saygısız, duyarsız, “dağları ben yarattım” havasında, son derece gururlu ve kibirli biridir. Böyle bir adam yemeğe gittiği zaman, garsona bizler gibi, “Bakar mısınız, lütfen?” demiyor. Parmağını şaklatıyor ve iki parmağıyla gel işareti yapıyor. Adam elinin tamamını bile kullanmıyor. O kadar zengin yani. Sanırım ayetin anlatmak istediğini anlamak için böyle bir kişiyi resmetmek bile yeterlidir. Parası olduğu için Antalya’ya sahip olduğunu düşünen, kurallara uymayan, saygısız ne kadar çok kişi görüyoruz, öyle değil mi? Bu sadece para ile ilgili de değil maalesef, kültürümüzde bir makam sahibi olan insanlarda çok ciddi bir gurur sorunu bulunuyor. Kendilerini diğerlerinden üstün görüyorlar. Yüksek bir mevkie gelmiş kişiler o makama hizmet etmek için geldiklerini unutmamalıdır ve kimseye tepeden bakmamalıdır. Eğer yüreğinde en ufak bir gurur varsa bundan hemen tövbe et. Hatta şunu açıkça söyleyeyim, Türkiye’deki kiliselerde aynı diğer insanlarda olduğu gibi ciddi bir gurur sorunu var. Eğer bir kardeşini küçük görüyorsan, onun mevkiini, kişiliğini, geçmişini, memleketini beğenmemezlik ediyorsan hemen bundan vazgeç. Elbette bu, her kardeşimizle aynı yakınlıkta olacağız demek değildir; elbette zaman geçirmekten daha çok hoşlandığımız kardeşlerimiz olacaktır fakat herkese karşı aynı seviyede olmalıyız. Rab alçakgönüllülere lütfeder ve bunun için bizler kendimizi son saymalıyız. Gurur, Şeytan’ın en kurnazca hazırladığı tuzaktır.
Neden? Çünkü Bu Dünya Geçici: 1.Yuhanna 2:17
Bahsettiğimiz bu dünyasal davranışlar, açık bir şekilde Baba Tanrı’dan gelmiyor ve Baba’yı seven de böyle davranmıyor. Bunun için gözleri ile ahlaksız iş yapanlar değil, Rab’be bakanlar yücelecek; benliğini şeytana satanlar değil İsa’nın kanıyla paklananlar kutsallaştırılacak ve zenginliği ile övünüp gururlananlar değil, Rab’bin gücüyle sevinenler yaşam bulacaklar. İman seviyemiz ne olursa olsun, Rab her birimizi seviyor ve bu sözler her birimiz için yazılıyor. Bundan dolayı, kurtarıcımız olan Rab İsa Mesih’i yüceltebilmek için gözlerimizi dünyaya değil ama göksel değerlere dikelim. Göksel değerlerin ardı sıra gidelim. Havva’nın benliği o meyveyi istedi, çünkü göze güzel görünüyordu ve hikmet sahibi olmak için ondan bir ısırık almak istedi, gurura kapıldı. İsa’ya bütün dünyanın zevkleri, göze en güzel gözüken yerler sunuldu, alçakgönüllü bir şekilde geri çevirdi. Bu dünya fanidir, baki olan göklerdir. Onun için Rab İsa Mesih’in geleceği gün yaklaştıkça birbirimize sevinçle destek olalım ve Rab’bin isteğini yerine getirebilmek için kendimizi hazırlayalım. İmanda güçlenip kutsallık yolunda kendimizi geliştirelim. Ayetler şöyle diyor, “Dünya da, dünyasal tutkular da geçer”. Bir gün bu dünya, içindeki şeylerle beraber yanıp kül olacak “ama Tanrı’nın isteğini yerine getiren sonsuza dek yaşar”. Petrus her şeyin yanacağını söylüyor, her şey yok olacak. Fakat Rab’bin Cenneti sonsuza kadar var olacaktır.
Kerem KOÇ