Bize Ulaşın
viachristushizmetleri@gmail.com

YÖNETİMLER VE BİZ / ROMALILAR 13:1-7

Claudius Caesar Augustus Germanicus, Roma’nın imparatoru olduğunda sadece 16 yaşındaydı. Babası zehirlenerek öldürülmüştü ve belkide bunun baş kahramanlarından biriydi Claudius, sonraları üvey kardeşini ve boşandığı eşinide öldürtmüştür. Zalim, acımasız ve belkide biraz dürüst olmak gerekirse kontrolden çıkmış bir liderdir. Onun yönetimi altında yaşamış kişiler gerçekten çok acılar çekmişlerdir. Malesef bugünde bir çok ülke böylesine tek başlı, acımasız ve kendi çıkarlarını düşünen liderler tarafından yönetilmektedir. Belkide Kuzey Kore bunun en önde gelen örneğidir. Dünya kupasında takımları başarılı olamayınca takımın teknik direktörü inşaat işçisi olarak çalıştırılmaya başlatılmış ve hatta ölüm cezası verilmesi düşünülmüştür. Hemen her ülke liderlerinin hataları yüzünden çeşitli sıkıntılar çekerler. Fakat biz bugün liderlerimize ve onların yönetim şekillerine değilde, bizlerin kişisel olarak üzerimizdeki yetkililere karşı olan sorumluluklarımıza ve tutumlarımıza bakacağız.

Okuma:

Herkes, baştaki yönetime bağlı olsun. Çünkü Tanrı’dan olmayan yönetim yoktur. Var olanlar Tanrı tarafından kurulmuştur. Bu nedenle, yönetime karşı direnen, Tanrı buyruğuna karşı gelmiş olur. Karşı gelenler yargılanır. İyilik edenler değil, kötülük edenler yöneticilerden korkmalıdır. Yönetimden korkmamak ister misin, öyleyse iyi olanı yap, yönetimin övgüsünü kazanırsın. Çünkü yönetim, senin iyiliğin için Tanrı’ya hizmet etmektedir. Ama kötü olanı yaparsan, kork! Yönetim, kılıcı boş yere taşımıyor; kötülük yapanın üzerine Tanrı’nın gazabını salan öç alıcı olarak Tanrı’ya hizmet ediyor. Bunun için, yalnız Tanrı’nın gazabı nedeniyle değil, vicdan nedeniyle de yönetime bağlı olmak gerekir. Vergi ödemenizin nedeni de budur. Çünkü yöneticiler Tanrı’nın bu amaç için gayretle çalışan hizmetkârlarıdır. Herkese hakkını verin: Vergi hakkı olana vergi, gümrük hakkı olana gümrük, saygı hakkı olana saygı, onur hakkı olana onur verin.

-Romalılar 13:1-7

Tanrı’dan Olmayan Yönetim Yoktur, Bunun İçin Bağlı Ol

Öncelikli şunu söylememiz gerekir ki, Kiliselerimizde vaaz verme, sakramentleri uygulama, Tanrı halkını yönlendirme ve teşvik etme işi devlete değil kilise liderliğine verilmiştir. Bununla beraber Tanrı, toplum konusunda bir çok yetkiyi, ülkenin yönetimine vermektedir. Ülkeyi koruma, yasal sistemi oluşturma, ekonomik düzeni sağlama, iş, sağlık, eğitim gibi konularda Tanrı’yı onurlandıran hikmetli bir politika izlemeleri beklenir. Bunlarında kilisenin işi olmadığını anlamamız önemlidir. Okuduğumuz ayetler bize, devlet yönetimlerinin kılıca sahip olduğunu söylerler ki bu resim insan hayatı üzerindeki ciddi gücü açıklamaya yetmektedir. Yani Hristiyanların yönetimlere bağımlı olması gerekir. Çünkü dünya üzerinde kurulu tüm sistemlerin Tanrı tarafından kurulduğu ayette işaret edilir. Bu okunurken anlaşılması kolay, fakat fikir olarak sindirilmesi zor bir konudur.

Şüphesiz devletlerin yasaları genellikle 10 emire yakın bir düzene uygun kurulmuştur. Çünkü Kutsal Kitap, yüreklerde yazılı olan ahlaki yasayı 10 emirde özetlenmiştir ve öldürme, yalan söyleme, hırsızlık yapma gibi konular vicdani anlamda hemen herkesi rahatsız eder. Bunun içinde bu yasaların uygulanması gerektiği konusunda insanlar hem fikir sayılırlar. Elbetteki bu vicdani yasa tüm insanlarda olduğu için, bir çok ülkenin anayasalarında da olabildiğince yararlı yasalar bulunmaktadır. Hatta bazı ülkelerin anayasaları olması gerektiği gibi, Tanrı’yı yüceltme maddesi ile başlar. Her ne yönden bakarsak bakalım, ülkedeki yönetimler Tanrı tarafından kurulmuştur. Hatta beğenmediğimiz sistemler dahi. Yani bugünkü liderlerimizi başımıza getiren Tanrı’nın kendisidir. Tabii ki kendi politik görüşleriniz olabilir ve seçimlerde ülkemizi daha iyi yöneteceğine inandığınız liderlere oy verebilirsiniz. Fakat ayetler son seçimin Rab’bin isteği olduğunu işaret eder. Bazen yönetimler, çok sevdiğimiz liderlerden oluşabilir, bazense Pavlus’un bu yazıları kaydettiği dönemdeki gibi çok kötü liderler başımızda olabilir. Ne olursa olsun, liderlerimizin günahkarların arasından seçildiğini unutmamamız gerekmektedir, öyleki bu dünyanın liderliklerinin bir gün son bulacağı gerçeği yüreklerimize sevinç versin. Tanrı bize verdiği yönetimlerle bazen bizlere öğretmek, bazen büyütmek ve teşvik etmek, hatta bazen yargılamak için kullanabilir.

Yönetimler İyiliğimiz İçin Vardır

Pavlus bulunduğumuz ülkelerde barış içerisinde yaşamak istiyorsak, o zaman yönetimlere bağlı bir hayat sürmeye çağırıldığımızı hatırlatır. Böylesi bir kişinin korkmadan yaşaması mümkündür. İyi, pak, dürüst bir yaşam sürmemiz Tanrı’nın gözünde değerli olduğu gibi, bizleri devletin önünde de korkmadan hareket edebilecek pak bireyler olmaya hazırlar. Çünkü yönetimler, kötülerin adaletli bir şekilde yargılanması için vardır. Yetki ve güç sahibi oluyor olmalarının nedeni, kötü olanların cezalandırılmasıdır, iyi olanın ise övgüye layık tavırlarının onurlandırılması.

Bunlara ek olarak, buradaki bağlılıkla ilgili varsayımın ‘iyilik etmek ve doğruluk’ kavramları üzerinde durduğunu unutmayalım. Tanrı’nın liderleri, kralları, sağlamasının amacı, O’nu temsil edecek bir yönetim olması adına önemlidir. Tanrı kötü ve günahlı tavırlardan hoşlanmamaktadır, ve böyle liderlerinden günahlarından hoşnut olmaz. Bunun için kötü ve günahlı tavırları, iman halkınında desteklemesi mümkün değildir. Devletin yasaları, Tanrı’nın Kutsal Yasasının önüne geçme noktasına geldiğinde, Hristiyan kendisini vicdani bir sorgulama noktasında bulur. Öyleki ayet, İyilik edenler değil, kötülük edenler yöneticilerden korkmalıdır, der. Peki ya tam tersi olmaya başlarsa… Kötülük edenler ellerini kollarını sallamaya başlarlarsa ve iyilik eden, dürüst yaşamaya çalışan kişi ezilmeye başlarsa. Peki ya devletin getirdiği yasalar, Hristiyanlara karşı tavırlarla dolu olursa. İşte böyle zamanlarda Hristiyanlar durumlarını iyi bir şekilde değerlendirmeleri gerekir. Böyle zamanlarda sorulması gereken önemli sorular vardır.

Yasa, günahı teşvik ediyor mu? Örneğin, çocuk aldırma…
Yasa, Tanrı’nın istedikleri ile zıtlık oluşturuyor mu? Örneğin, kilise bedeninin bir araya gelmesine izin vermeme…
Yasa, halkı korumak, onların esenlikte yaşamalarını sağlamak için mi var? Örneğin, hırsızlık, öldürme ile ilgili yasalar…
Yasa, Hristiyanlara karşı mı yapıldı? Örneğin, ibadet özgürlüğü konusundaki yasaklar…

Açıkçası bu gibi kararlarda, Kutsal Kitap bilgileriniz, imandaki sağduyunuzu ve çevrenizdeki imanlı kardeşlerin hikmetini kullanmanız gerekecektir. Sonuç olarak bunun gibi soruların ardından ne yapmamız gerektiği ile ilgili daha iyi bir fikir sahibi olabiliriz ve hatta bazen, yönetimlerin Tanrı’ya hizmet etmediğini, açık bir şekilde kabul edilemez bir yasa ile bizi zor durumda bıraktığına karar verebiliriz. Bunun neticesinde de vicdani olarak konulan yasaya sivil bir itaatsizlikte bulunabiliriz. Bu şüphesiz ki uzun bir dua, değerlendirme ve Kutsal Kitap çalışmasını öncesinde getirmesi gerekir.

Elçilerin İşleri 4. Bölümde tutuklanan Petrus ve Yuhanna’nın böyle bir uygulama yaptıklarını görüyoruz. Yöneticiler ile imanları ile çakıştıklarında ne yapıyorlar bakalım.

… onları çağırdılar, İsa’nın adını hiç anmamalarını, o adı kullanarak hiçbir şey öğretmemelerini buyurdular. Ama Petrus’la Yuhanna şöyle karşılık verdiler: “Tanrı’nın önünde, Tanrı’nın sözünü değil de sizin sözünüzü dinlemek doğru mudur, kendiniz karar verin. Biz gördüklerimizi ve işittiklerimizi anlatmadan edemeyiz.

-Elçilerin İşleri 4:18-20

Yani yeri geldiğinde sivil bir itaatsizlik, vicdani bir reddetme söz konusu olabilmektedir. Şüphesiz bu gibi durumlar nadiren karşılaşacağımız durumlardır ancak ülkemizde de zaman zaman, (özelliklede ülkemizi korumak ve halkı kollamak için görevlendirilmiş güvenlik güçlerinin arasından bazı kişiler) verilmiş olan gücü halka zorbalık uygulamak için kullanmaktadırlar. Böyle durumlarda taşkınlık çıkartmadan, yumuşak huylu ve hikmetli bir şekilde suç işleyen resmi güçlere yasalar çerçevesinde direnmek doğru olacaktır. Burada bir kere daha not etmek gerekmektedir ki, üzerimize atanmış güçlerin varlığı bizim iyiliğimiz için Tanrı’ya hizmet etmektedir… Birde son günlerden bir örnek vermek gerekirse, son zamanlardaki Korona hastalığının getirmiş olduğu bazı yasal sorunlara bakabiliriz. Sadece biz değil dünyanın bir çok yerinde de bununla mücadele eden kiliseler var. Bir çok yeni yasa yaşamlarımızı zorlaştırdı. Kilise olarak ise bizi zorlayan en önemli durum, grup toplantılarının, toplu görüşmelerin yasaklanmış olması. Böylesi bir durumu iyi değerlendirmemiz gerekir. Öyle ki bazen sorduğumuz soruların ardından aldığımız yanıtların tamamı birbiri ile tutarlı olmayabilir. Sorularımıza tekrar bir göz atalım. Korona ile ilgili hafta sonu sokağa çıkma yasakları ile ilgili yasaları değerlendirelim mesela.

Bu yasa, günahı teşvik ediyor mu? Hayır teşvik etmiyor.

Peki bu yasa, halkı korumak, onların esenlikte yaşamalarını sağlamak için mi var? Evet, sağlık konusunda bir güvenlik yasası bu.

Hafta sonu yasakları, derneklerin kapatılması vs. gibi yasalar Hristiyanlara karşı mı yapıldı? Hayır, bu durum sadece Hristiyanları etkilemedi, bir çok kişi bu yasalardan etkilendi.

Peki bu yasalar, Tanrı’nın istedikleri ile zıtlık oluşturuyor mu? Açıkçası buna evet dememiz gerekecek. Çünkü hafta sonu sokağa çıkma yasağı, Tanrı’nın kilisenin bir araya gelmesini, Sözü çalışmasını, sakramentleri paylaşmasını ve bedenin paydaşlıkta bulunmasını engellemiş oldu..

İşte böyle durumlarda kiliseler Kutsal Yazıları değerlendirmeli, dua etmeli ve hikmetli bir karar vermeye çalışmalıdır, tabii ki farklı kararlar verebilirler. Bizim kilisemiz (en azından şimdilik) devletin getirmiş olduğu bu yasalara itaat etme konusunda hassas davranmaya çalışıyor. Peki ya yönecililer, bu gibi toplantıların gelecekte de sağlık adına iyi olmayacağına karar verirse yada başka bir nedenden ötürü toplantılarımız önümüzeki 10 yıl yasaklanırsa. İşte o zaman belkide farklı bir karar vermiş olacağız. Şimdilik Korona’nın getirdiği ciddi sorundan kurtulmuş değiliz, onun içinde daha dikkatli bir tavır sergiliyoruz ve kurallara itaat etme konusunda dikkatli oluyoruz.

Bir çok farklı yasa ile yüzleşiyoruz, peki böyle durumlarda nasıl bir tutum sergiliyor. Hristiyanlar, bu dünyanın düşünce yapısına sahip olmamalıdırlar. Yani gün be gün, Mesih benzerliğinde değişmeliyiz. Bu da ancak Sözde kalarak, bedenin yani kilisenin bir parçası olarak ve kutsallaşma konusunda Rab’be güvenip mücadele ederek olabilir. Yani Kutsal Kitap’ı okudukça doğru olanın ne olduğunun farkına varacağız ve bunu uygulama konusunda hassas olacağız, kiliseye katılarak bu konularda birbirimizi uyaracağız ve teşvik edeceğiz. Ayrıca gün be gün, Kutsal Kitap’tan öğrendiğimiz, kardeşlerimizden işittiğimiz doğru yaşama doğru yöneleceğiz. Bu okuduğunuz kitaplardan, izlediğiniz dizilere kadar, iş arkadaşlarınızla olan tavırlarınızdan vergilerinizi ödemeye kadar gider. Bu bir düşünce yapısıdır ve bizler düşüncelerimizin değişmesiyle yenilenen, değişen, büyüyem bir halkız. Dolayısıyla yöneticilerimizin tutumlarını değerlendirme prosedürümüz, kendi politik görüşlerimizden, liderlere bakışımızdan, aile yapımızdan değilde, Kutsal Yazılardan etkilenmelidir.

Tanrı’nın Gazabından Dolayı Değil, Bunun Doğru Olduğunu Bildiğimiz İçin

Bizler doğru bir tavır sergilemeye, kötülük yapmaktan uzak durmaya çalışıyoruz. Çünkü Tanrı’nın gazabından (öyleki bu dolaylı olarak devlet aracılığı ile gerçekleştirebilir) korkuyoruz. Rab korkusu iyi bir motivasyondur, bununla beraber Kutsal Ruh’la yoğurulmuş vicdanımız, bizlere güçlü bir irade de sağlamaktadır. Doğru, pak, dürüst bir yaşam sürmeliyiz. Sadece Tanrı’dan ve yasalarla gelecek cezadan korktuğumuzdan değil, aynı zamanda Tanrı’yı yüceltme arzusu ile bunu yapmalıyız. Onun yüreğimizde yazılı yasasına ve Kutsal yazılarda açıklanan sözlerine itaat etmemiz vicdani olarak vermemiz gereken bir karardır.

Hem Tanrı arzusu olduğu hemde vicdani anlamda suçlunun ceza almasını arzuladığımız için yönetimlere bağlı oluruz. Onun için ayetler eğer doğru yapmıyorsanız, o zaman korkun çünkü yanlış yapanlar yargılanacak demektedir. Ahlaki anlamda doğru bir hayat sürüyorsan zaten korkulacak bir şey olmuyor, ne Tanrı’nın gazabından ne de devletin yargılama sorumluluğundan. Devlet kılıcını boş yere taşımıyor, gerektiğinde en ağır cezayı vermesinide bilmektedir.

Bu noktada bir nefes alalım, başka bir pasajda çok ilginç bir benzetme sağlanmış bize… Kutsal Yazılar’da Ferisiler İsa’ya, Peki söyle bize, sence Sezar’a vergi vermek Kutsal Yasa’ya uygun mu, değil mi, dediler. İsa’yı zor durumda bırakmaya yönelik bu soruya, ‘Sezar’ın hakkını Sezar’a, Tanrı’nın hakkını Tanrı’ya verin’ diye yanıtladı. Tuzak bir işe yaramadı. Tanrı, hizmetle ilgili konularda kiliseye bağış yapmamız gerektiğini, devletle ilgili konularda da devlete vergimizi ödememiz gerektiğini işaret eder. Yöneticiler, Tanrı’nın hizmetkarları olarak, yetkilerine sağlanmış olan vergi paralarını, hizmet etme konusunda dikkatli bir şekilde kullanmalıdırlar. Bizler vergi ödemeye çağrılırız, çünkü toplu olarak yaşayabilmemiz için gerekli güvenlik unsurları sağlanmalıdır. Eğer vergilerin iyi bir şekilde yönetilmediğine inanırsak, yönetimimizi beğenmezsekte oy verme yoluyla başka bir liderin yönetime geçmesi için fikrimizi belirtiriz. Bazen Tanrı liderlikleri değiştirir, bazen iyi liderler verir ve teşvik eder, bazen kötü liderlerin yönetime gelmesine izin verir ve öğrenmemizi sağlar… Öyle yada böyle, Tanrı’nın egemenliğine ve kararına güvenmemiz gerekmektedir.

Kişisel olarak, belkide kendimize soru sormamız gereken bir noktadayız. Gerçekten yüreklerimiz, en önemli yasadan en basit yasaya kadar, devletin yasalarına uyma konusunda hassas mı? Basit devlet yasalarının dahi, Egemen Tanrı’nın bizim için isteği olduğunu iyi bir şekilde kavrıyor muyuz? Küçük bir yasaya karşı gelmemizin dahi Tanrı’yı hoşnut etmediğinin farkında mıyız?

Sözlerimi bitirmeden önce Westminster İnanç Açıklaması bu konu hakkında ne diyor. Hükümetler başlığı altında şöyle bir yazı bölüm yayınlıyorlar.

Hükümetler
  1. Tüm dünyada en yüce Rab ve Kral olan Tanrı, kendi yüceliği ve halkın iyiliği için insanların üzerinde hükümetler yerleştirmiştir: ve bu nedenle de onları, iyilerin korunması ve teşvik edilmesi, kötülerin ise cezalandırılması için kılıcın gücüyle ile silahlandırmıştır.[1]
  2. Bir hükümet kademesinde görev yapmaya çağrılırlarsa, Hıristiyanların bunu kabul etmeleri yasaldır: [2] bu görevin yapılması sırasında kutsallığı, adaleti ve esenliği toplum yararı için konulmuş yasalara uygun olarak korumaya özellikle dikkat etmelidir;[3] dolayısıyla bu amaca hizmet etmek üzere, artık yeni antlaşma altında olarak, adil ve gerekli durumlarda yasal olarak savaşa girebilirler.[4]
  3. Hükümetler, Söz’ün ve sakramentlerin yönetimlerini;[5] ya da göklerin egemenliğinin anahtarlarını kendi yetkilerine alamazlar;[6] ya da imanla ilgili konulara en küçük şekilde bile karışamazlar.[7] Bununla birlikte hepimizin ortak Rabbi olan Tanrı’nın Kilisesini, Hıristiyan mezhepler arasında ayrım yapmadan, tüm kilise görevlilerinin her hangi bir şiddet ya da tehlike içinde olmaksızın kutsal görevlerinin her kısmını tamamıyla, özgürce, ve şüphesiz olarak yerine getirmenin verdiği zevkle yaşamasını sağlayacak bir tavırda hükümetler, bakan ve yetiştiren babalar olarak, Rabbimizin topluluğunu korumalı ve gözetmelidir.[8] Ve İsa Mesih, kendi Kilisesi’nde düzenli bir yönetim ve disiplin oluşturduğundan, toplumun yararına konulmuş hiçbir yasa, kendi ikrar ve inançlarına göre farklı mezheplere gönüllü olarak üye olan Hıristiyanlar arasındaki bu yönetim ve disipline karışamaz, bunu kendi yetkisi altında sayma yoluyla bu Hıristiyanlar arasında uygulanmasına izin veremez, ya da mani olamaz.[9] Kendi yetkisi altındaki tüm insanları ve bu kişilerin şanlarını, gerek din gerek dinsizlik nedeniyle hiç kimsenin zarar görmeyeceği, onurunun kırılmayacağı, şiddete, haksızlığa ya da fiziksel yaralanmalara maruz kalmayacağı şekilde korumak: ve tüm dini ve kilisesel toplantıların saldırı ya da kesintiye uğramaksızın yapılmasını sağlamak için gerekli önlemleri almak hükümetin sorumluluğudur.[10]
  4. Hükümetler için dua etmek,[11] yönetimde bulunanlara saygı göstermek,[12] vergilerini ve diğer gerekleri ödemek,[13] kanunlara uymak ve yetkililere boyun eğmek vicdan nedeniyle kişilerin görevidir.[14] Dinsizlik ya da din farklılığı hükümetin adil ve yasal yetkisini geçersiz kılmaz; ne de insanları bu yönetimlere boyun eğme yükümlülüğünden özgür kılar:[15] ayrıca, kilisesel görevliler bunun kapsamı dışında değildirler,[16] ne bu yönetimlerin yetkisi ne de onların hükmü altında olan insanlar üzerinde Papa’nın yetki ve yargı hakkı vardır; tüm bunlardan da öte, sapkın oldukları yargısıyla ya da başka bir fikir üzerine Papa’nın onları yetkilerinden ya da yaşamlarından alı koyma yetkisi yoktur.[17]

Gerçektende Westminster İnanç Açıklaması bu konuyu güzel özetler. Ayrıca unutmayalım ki bu konular sadece bizim tartıştığımız ve nasıl düzenlenmesi gerektiğini değerlendirdiğimiz konular değildir kardeşler. Gördüğünüz gibi yüzlerce yıldır çözümlenmeye çalışılan konulardır. Ve her çıkan yeni yasa Hristiyan’ın konu hakkındaki değerlendirmesine tabi olmalıdır.

Günün Sonunda

Gaddar Claudius Caesar Augustus Germanicus’un en çok zulmettiği kişiler kimlerdi, biliyor musunuz? Hristiyanlardı. Bu mektup yazıldığında sanırım daha yeni bir imparatordu. Claudius Caesar Augustus Germanicus’u bizler aslında başka bir isimle tanıyoruz. Neron… Neron’un zulümleri hakkında yazmış olan Tacitus, O’nun Roma’nın yakılmasından dolayı Hristiyanları suçladığını yazar. Bu büyük yangın olayı öyle sanıyorumki, bu mektupun yazılmasından yaklaşık 8-10 yıl sonra olmaktadır. Neron, Hristiyanların bu yangını başlattığını iddia etmektedir ancak halkın çoğunluğu böyle olmadığınında farkındadırlar.

Tacitus şöyle yazar.

“Hristiyan olduklarını itiraf edenler önce tutuklandı. Sonra onlardan edinilen bilgilerle yüzlercesi yangın çıkartmaktan çok anti-sosyal inançları yüzünden suçlandılar. Ölümleri herkesin alay konusu oldu. Vahşi hayvan postlarına sarılıp köpekler tarafından parçalanarak öldürüldüler, çarmıha gerildiler veya yakıldılar. Öyle ki, karanlık çöktüğünde gecenin içinde meşale gibi parlıyorlardı. Neron bu olayı izlemek için kendi bahçelerini açtırdı ve arenada bir gösteri düzenleyerek bazen halkın arasına karıştı, bazen de bir sürücü gibi giyinerek savaş arabasının üzerinde durdu. Sonunda, Hristiyan olmakla suçlanmalarına rağmen halk onlara acımaya başladı. Çünkü onların, halkın iyiliği için değil, bir adamın deliliğini tatmin etmek için katledildiklerini fark etmişlerdi.”

-Tacitus, Yıllıklar, 15.44

Kardeşlerim, Pavlus okuduğumuz bu ayetleri Roma’da ki Hristiyan Kilisesine yazdığında, Neron ülkenin imparatoruydu. Pavlus, yönetimlere bağlı olun mesajını Hristiyanlığın nefret edildiği Roma’daki kiliselere yazdı. Tüm yönetimler Tanrı’dandır dediği zaman, Hristiyanlar belkide tarihteki, en acımasız, en gaddar, en rezil kralın yönetimi altında yaşıyorlardı.

Buradan bir çok mesaj çıkartabiliriz ama en önemlisi, her ne durumda ya da politik görüşte olursak olalım, (Açık bir şekilde Tanrı Sözün’de yaşamamıza karşı duran, bizi günaha yönlendiren bir yönetim ya da kanun gelmedikçe) yönetime itaat etme ve pak bir yaşam sürerek yaşadığımız düzene uyumlu bir yaşam sürme konusunda ısrarcı olalım. Çünkü yönetimler bizim iyiliğimiz için Tanrı’ya hizmet etmektedirler ve Tanrı’nın bizim için hazırlamadığı tek bir lider dahi yoktur. Bazen iyi bir lider, esenlikte tapınmamıza izin verirken, bazen kötü liderler hristiyanların zor ve acı dolu dönemler geçirmesine, yüreklerinde öfke oluşmasına neden olabilirler. Öyle yada böyle, günün sonunda, Tanrı bu liderler aracılığı ile bizlerde çalışır. Amacı bizleri büyütmek, yüreklerimizi kendi benzerliğinde değiştirmek, güçlendirmek, kendi gücünü göstermek ve bizleri bu dünyada tanıkları olarak kullanmaktır.

Tanrı’nın sağladığı ve hiç bir kusurun olmadığı sonsuz krallığa gidene kadar, bu dünyadaki farklı krallıkların, egemenliklerin, liderliklerin yönetimi altında olacağız, ve bu bazen zor olacak…

Ancak size çağrım,
yüreklerinizi Tanrı’nın sevgisi ve esenliği ile doldurun,
her durumda O’nu yüceltecek şekilde davranmaya,
ve yaşadığımız bu dünyada, liderlerimize bağlılık göstererek,
yaşayışımızı iyi birer tanık olarak yönlendirmeye ve ışık olmaya devam edin.

Amin

Kerem KOÇ

[1] Rom. 13:1-4; 1.Pet. 2:13-14
[2] Sül.Öz 8:15-16; Rom. 13:1-2,4
[3] Mez. 2:10-12; 1.Tim. 2:2; Mez. 82:3-4; 2.Sam. 23:3; 1.Pet. 2:13
[4] Luka 3:14; Rom. 13:4; Matta 8:9-10
[5] 2.Tar. 26:18
[6] Matta 18:17; Matta 16:19; 1.Kor. 12:28-29; Ef. 4:11-12; 1.Kor. 4:1-2; Rom. 10:15; İbr. 5:4
[7] Yuh. 18:36; Elç.İşl. 5:29; Ef. 4:11-12
[8] Yeş. 49:23; Rom. 13:1-6
[9] Mez. 105:15; Elç.İşl. 18:14-15
[10] Rom. 13:4; 1.Tim. 2:2
[11] 1.Tim. 2:1-2
[12] 1.Pet. 2:17
[13] Rom. 13:6-7
[14] Rom. 13:5;Tit. 3:1
[15] 1.Pet. 2:13-14,16
[16] Rom. 13:1; 1.Kral. 2:35; Elç.İşl. 25:9-11; 2.Pet. 2:1,10-11; Yah. 8-11
[17] 2.Sel. 2:4; Vah. 13:15-17