Kişinin ruhundaki sevgi, dışarıdan dayatılabilecek herhangi bir kuraldan daha büyük bir yasadır. Mübarek Kurtarıcımız’ın kendisi için söylediği şey bir bakıma bütün takipçileri için geçerlidir: “Benim yemeğim, beni gönderenin isteğini yerine getirmek ve O’nun işini tamamlamaktır.” (Yuhana 4:34) Bedenin açlığı kişiyi nasıl yemek yemeye yöneltirse, imanlılar da doğal ve dayatılmamış bir istekle iyi ve övülmeye değer olan her şeye öylece yönelirler. Bu içsel ilkeden -onu aramaksızın- tamamen mahrum olanlar ve öğrenilmiş davranışlar, gelenek, cehennem korkusu ya da dünyevi bir cennet anlayışından kaynaklanan bir itaatkarlıkla yetinenler, gerçek bir Hristiyan olarak adlandırılamazlar. Böyle bir dindarlık, soğuk ve ruhsuzdur. İlahi yaşamdan yoksun olan kişiler, kendi rızası olmadan evlendirilmiş bir kadın gibidirler. Kocasına olan sorumluluklarını düzenli bir şekilde yerine getirse bile, ona karşı bir sevgiye sahip olmadığı için, görevlerini asla zevkle yerine getiremez. Onları itekleyen şey bir yasa olduğu için, yasanın onları yapmaya zorladığı şeyin ötesine geçmeye isteksizdirler. Hatta, onu öyle bir çarpıtırlar ki, içerisinden kendilerine mümkün olduğunca özgürlük çıkartırlar. Bunun tersine, gerçek Hristiyanlığın ruhu böyle titiz ve kıt hesapların çok ötesindedir. Gerçek Hristiyanlar, kendilerini tamamen Tanrı’ya verenler, içtenlikle sevdikleri Kişi için asla çok fazla iş yaptıklarını düşünmezler.
Henry Scougal
Bu dünyanın sunduğu şeylerden tam anlamıyla keyif alabilmenin tek yolu, bu şeyler olmadan da mutlu olan bir yüreğe sahip olmaktır. İnsanın hayatı dünyasal şeylere bağlı olmadığında, bu şeyler de artık kişi için bir lanet olmamaya, tam tersine bir bereket olmaya başlar. Henry Scougal’ın ifade ettiği gibi: Tanrı’dan zevk alanlar, her durumda zevk bulurlar. Geçici zevkler, onlarda ilahi iyiliği tadıp onları Tanrı’nın sevgisinin işaretleri olarak gördüğümüzde daha da zevk verici olurlar. Örneğin Elçi Pavlus, perişan bir durumda olmak için gereken her sebebe sahipti. Ancak hapiste olmasına ve yaşamaya devam edip edemeyeceğini bilmemesine rağmen seviniyordu. (Filipililer 1:18) Bunun sebebiyse, onun sevincinin temelinde kendisinin, dünyadaki durumların ya da dünyasal zevklerin değil, Tanrı’nın bulunmasıydı. Kalıcı memnuniyetin püf noktasının Tanrı’nın görkemi için yaşamak olduğunu anlamıştı. (Filipililer 4:11-12)
Jeffrey D. Johnson
Sevinç şükretmek değildir, sevinç sadece yatay düzeyde kalır ama şükretmek derinlerden yükselir. Sevinç bereketlere bağlıdır ama şükretmek bizi bereketleri verene bağlar.
Şükretme kelimesi, düşünme kelimesiyle bağlantılıdır. Düşünme yoksa şükretme yoktur. Çıplak durumumuzu düşünmeli ve doğumda sahip olmadığımız her şeye sahip olmamızın hak etmediğimiz bir merhamet olduğunu anlamalıyız.
Kutsal Yazı’da, “İyiliklerinin hiçbirini unutma” denmektedir. Günah bizi ne kadar unutkan yapar! Birçoğumuz bereketlerimizden çok sıkıntılarımızı daha iyi sayarız. “Her durumda şükredin.”
Frans Bakker
Alçakgönüllü bir hayatın sevincini tecrübe etmene yardım etmesi için izlemen gereken birkaç şey var. Hayatının geri kalanında Tanrı’nın özelliklerini, lütuf ve günah öğretilerini çalış ve oynayabildiğin kadar golf oyna.
Ve gül, gerçekten gül. Çünkü etrafında komik şeyler oluyor. (Bazen senin yüzünden.)
C. J. Mahaney
Çarmıh merkezli olmamaktan kaynaklanan bazı semptomları ilginize sunmama izin verin. Aşağıdakilerden biri veya birkaçı sizi tanımlıyor mu?
-Sevinçten sık sık yoksunsunuz.
-Ruhsal olgunlukta sürekli büyümüyorsunuz.
-Tanrı’ya olan sevginiz tutkudan yoksun.
-Daima bazı yeni teknikler, bazı “yeni gerçekler” veya yeni deneyimler arayarak imanınızı toparlamaya çalışıyorsunuz.
Eğer bu semptomlardan biri size tanıdık geliyorsa sizi aşağıdakileri okumaya teşvik etmeme izin verin. Çarmıh merkezli bir hayat yaşamayı öğrendikçe şunları öğreneceksiniz.
-Sevincinizi sizden alan, yasacı düşünceden ve yaşamdan özgür kalmayı.
-Suçluluk ve mahkûmiyetin felç edici etkilerini geride bırakmayı.
-İmanınızı duygularınıza ve koşullarınıza dayandırmamayı.
-Minnettarlık, sevinç ve kutsallıkta büyümeyi.
C. J. Mahaney
Azizler Tanrı’ya hizmetle yükümlü olsalar da ona özgürce hizmet ederler. İstekli bir ruh (Mezmurlar 51:12) diye adlandırılan Tanrı’nın Ruhu onları itaatkarlıkta özgür kılar ve neşelendirir. Ruh onları hazzın doruklarına taşır; görevi bir ayrıcalık yapar; bunu yapmaya zorlamaz, buna doğru çeker. Yüreği sevgiyle genişletir ve onu sevinçle doldurur. Tanrı’ya hizmet kusursuz özgürlüktür.
Thomas Watson