Bize Ulaşın
viachristushizmetleri@gmail.com

ORUÇ TUTMAK / MATTA 6:16-18

Tanrı’ya Sözü’nü tekrardan çalışabilme fırsatı verdiği için şükrediyoruz.

İsa’nın Dağdaki Vaaz’ını çalıştığımız bu seri benim için bir bereket oldu. Bu dünyada O’nun elçileri olarak yaşarken, Tanrı’nın Krallığı’nın vatandaşları olmanın ne demek olduğuna baktığımız bu çalışma bana birçok yönden meydan okudu ve teşvik etti.

İsa’nın bu vaazdaki amacı; Tanrı’nın Krallığı’nın vatandaşları olmanın ne demek olduğunu, Celile Denizi’nin kıyısında O’nun etrafında toplanan kalabalığa açıklamaktır.

Bu insanlara Ferisiler ve yasa öğretmenleri tarafından birçok yanlış şey öğretilmişti. Bunu hem öğretileriyle ki çoğu zaman yasayı çarpıttılar ve yanlış yorumladılar ve yasanın gerçek anlamını aktarmadılar. Hem de yüreklerini açığa çıkartan eylemleriyle yaptılar. Çünkü kendileri kayıptı. Tanrı’yla doğru bir ilişkiye sahip olduklarını düşündüler. Ama aslında yürekleri çok uzaktı.

Böylece, İsa’nın bu vaazda yaptığı şeylerin bir kısmı bu yanlış öğretileri düzeltmektir. Beşinci bölümde birçok kez “Şöyle dendiğini duydunuz… ama ben size diyorum ki” şeklinde açıklamalar görüyoruz. İsa diyor ki; “Öğretmenleriniz yasayla ilgili sizlere şunları öğrettiler… ama maalesef size yasanın gerçek anlamını öğretme konusunda başarısız oldular. Size Tanrı’nın en çok önem verdiği şeyi öğretme konusunda başarısız oldular ve buda yüreğimizin O’nun karşısındaki durumudur”.

Burada, altıncı bölümde, Ferisilerin ve yasa öğretmenlerinin yüreklerinin gururla şiştiğini görüyoruz. Şov yapmayı seviyorlar. Öyle ki, diğerleri onlar hakkında iyi düşünsün.

İsa, özellikle üç yaygın ruhsal uygulamadan bahseder. ilk ikisine, yoksullara yardım etmek ve duaya baktık. Ferisiler bu uygulamaları halka açık bir şekilde yaparlardı. Öyle ki, diğerleri onlara baksın ve iyi insanlar olduklarını düşünsünler. Ruhsal insanlar olduklarını düşünsünler. Tanrı bundan nefret eder. Gururlu bir yürekten nefret eder. Aksine şöyle der; verdiğinizde sağ eliniz sol elinizin ne yaptığını bilmesin. Dua ettiğinizde, odanıza gidin, kapıyı kapatın ve dua edin. Ferisilerin yaptığı gibi sokak köşelerinde başkaları görsün diye dua etmeyin. Ve gizlide yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.“

Ve şimdi aynı temalardan bahsederek İsa başka bir ruhsal uygulamadan bahsediyor. Oruç Tutmak.

Öyleyse Matta 6:16’yı açalım.

“Oruç tuttuğunuz zaman, ikiyüzlüler gibi surat asmayın. Onlar oruç tuttuklarını insanlara belli etmek için kendilerine perişan bir görünüm verirler. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz oruç tuttuğunuz zaman, başınıza yağ sürüp yüzünüzü yıkayın. Öyle ki, insanlara değil, gizlide olan Babanız’a oruçlu görünesiniz. Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.”

-Matta 6:16

Böylece, tekrar burada ilk gördüğümüz şey İsa’nın iki yüzlüler olarak çağırdığı Ferisilerin başkaları fark etsin diye oruç tutmalarıdır. Bilerek oruç tutarken başkalarının önünde yorgun, bitkin ve hasta görünüyorlardı. Öyle ki, insanlar oruç tuttuklarını fark etsinler ve yaptıkları bu ruhsal fedakarlıktan dolayı onlar hakkında iyi düşünsünler. Tanrı bunu küçümser ve bundan dolayı kederlenir. Oruç tutmanın amacını tamamen yanlış anladılar ve eylemleriyle Tanrı halkını yanlış yönlendirdiler.

“Onlar ödüllerini almışlardır“ diyor Rab. Peki onların ödülleri ne? Etraflarındaki insanların alkışları. Ne kadar küçük. Ne kadar boş ve anlamsız.

İsa diyor ki, onlar gibi olmayın. Aksine oruç tuttuğunuzda, bunu başkalarına belli edecek şekilde yapmayın. Yıkanın. Normalde nasıl görünüyorsanız öyle görünün. Gündelik rutinlerinize devam edin. Öyle ki insanlar oruç tuttuğunuzu fark etmesin. Bunu bir şov haline getirmeyin. Bunu başkalarını etkilemek için yapmayın. Bunu Rab’bin önünde yapın. Tanrı ve sizin aranızda olsun.

Ve Rab bunu onurlandıracaktır. “Gizlilik içinde yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir” diyor İsa (18.ayet).

İsa’nın bu bölümün başında kullandığı sözlere dikkat edin. “Oruç tuttuğunuz zaman” diyor. “Eğer oruç tutarsanız” demiyor. İsa, takipçilerinin oruç tutacağını varsayıyordu. Aynı şekilde, bundan önce “Yoksullara yardım ettiğiniz zaman” ve “Dua ettiğiniz zaman” dedi. Yoksullara yardım etmek, dua ve oruç; bunlar iman hayatımızın düzenli birer parçaları olmalıdır.

O gün, dağda İsa’yı dinleyen kalabalık için bu çok da şaşırtıcı değildi. Çünkü, Eski Antlaşma’daki Tanrı halkının en azından her yıl bir kere, Günahları Bağışlatma Günü’nde oruç tuttuğunu biliyoruz. Eski Antlaşma’da farklı zamanlarda birçok kez halkın oruç tuttuğu zamanları okuyoruz. Ama oruç tutmanın emrediliği belirli bir zaman vardı ve bu da Günahları Bağışlatma Günü’ydü. Bu, Baş Kahin’in tüm halkın günahları için Tanrı’ya günahları bağışlatan bir kurban sunduğu zamandı. Bu yüzden, İsa’yı dinleyenler için oruç tutmak yabancı bir konsept değildi.

Fakat bu ruhsal disiplinin yüreğinde yatan şey nedir? Neden oruç tutuyoruz? Bu, bizim sormamız ve değerlendirmemiz gereken önemli bir sorudur. Eğer bunu anlarsak, oruç tutmanın değerini ve ödülünü görürüz. Ve sadece boş bir ritüel olmaktan çıkar.

Öyleyse, oruç nedir? Oruç, kelimenin tam anlamıyla “yemekten yoksun kalmak“ demektir. Bunun üzerinde çalışırken, oruç kelimesinin Grekçe’de “yemek yememek” olduğunu öğrendim. Kutsal Yazılar’da neredeyse her zaman oruç tutmanın (yemek yememe eyleminin) duayla bağlantılı olduğunu görebiliriz. İkisi bir arada gider.

Öyleyse, neden bizler zaman zaman yemekten kendimiz yoksun bırakmalı ve dua etmeliyiz?

Bunu yapıyoruz, çünkü öncelikle olarak, İsa takipçilerinin oruç tutmasını bekledi. Ve kendisi de oruç tuttu. Bunu yaptığını biliyoruz, çünkü yasaya itaat etti. Öyleyse, en azından her yıl Günahları Bağışlatma Günü’nde oruç tutmuş olması gerekir. Ayrıca, çöldeyken 40 günlük bir süre oruç tuttuğunu da biliyoruz. Bu, Şeytan’ın geldiği ve O’nu ayartmaya çalıştığı zamandı. Ve eğer hatırlarsanız Şeytan’ın İsa’yı açken ayartmaya çalıştığı şeylerden biri yemekti. “Tanrı’nın Oğlu’ysan, söyle şu taşlar ekmek olsun” (Matta 4: 3) dedi. Elbette İsa isteseydi bunu yapabilirdi. Ama nasıl cevap verdiğini hatırlıyor musunuz? “İnsan yalnız ekmekle yaşamaz, Tanrı’nın ağzından çıkan her sözle yaşar” (Matta 4:4).

Oruç tuttuğumuzda, hem kendimize hem de Tanrı’ya ruhlarımız için olan yiyeceğin bedenlerimiz için olan yiyecekten daha önemli olduğunu deklare ediyoruz. Tanrı’yla Sözü’nde geçirdiğimiz zaman ve dua bizim için hayati bir önem taşır.

Yemek yemek sadece önemli değildir, ayrıca hepimizin yapmayı sevdiği bir şeydir. Yaşamlarımızın büyük bir kısmını oluşturur. Bunun üzerine planlar yaparız. Özel zamanlarda güzel bir yere yemek yemek için gidebiliriz. Ya da zamanımızı ve paramızı yemek yapmak için malzemeler almaya harcayabiliriz.

Bizim için merkezi öneme sahip bu şeyi yaptığımız zamanı ayırdığımızda ve kendimizi Tanrı’ya duayla adadığımızda, “Tanrım, sana her şeyden daha çok ihtiyacım var. Yemekten bile.” demiş oluyoruz.

Yiyecekler bedenimize güç verir. Ama Tanrı’yla geçirdiğimiz zaman ruhlarımıza güç verir. Bazen bu ikisinin önceliklerini yanlış ayarlıyoruz. Bedenlerimizi yani benliklerimizi ön plana koyuyoruz. Tanrı’nın bize verdiği materyal şeylerden zevk almamalıyız veya bedenlerimize bakmamalıyız demiyorum. Ama benliğimizi putlaştırma ve benliğimizin arzularını öncelik verme konusunda bir eğilimimiz olduğunu düşünüyorum. Yanlış bir düşünceye kapılarak, en büyük mutluluğun benliğimizin arzularını gerçekleştirdiğimizde geldiğini düşünüyoruz. Dünya bu mesajı bize durmadan, her gün veriyor. Kitaplarda, filmlerde ve reklamlarda bunu görüyoruz. Kendine evet de. Kendini sev. Sen bir numarasın. Bir numaraya özen göster.

Belki de bu yüzden doğal olarak oruç tutmaya eğilimimiz yok. Çünkü oruç tuttuğumuzda, kendimizin ve benliğimizin sevdiği bir şeyi reddediyoruz. Bu dünyanın sesleri ve günahkar doğam “Bunu neden yapıyorsun?” diyor. Ve dürüst olmam gerekirse, bu seslerin beni etkilemesine izin verdim. Bu yüzden oruç tutma fikri bazen bana yük gibi geliyor.

Ama elbette bu sesler gerçek değildir. Gerçek ve kalıcı sevinç benliğimizin arzularını tatmin etmekten gelmez. Bunu dünyanın gözlerinde en tepeye tırmanmış kişilerin tanıklıklarında tekrar ve tekrar duyabiliriz. Geçenlerde, tarihin en iyi boksörlerinden biri sayılan Mike Tyson’ın bir röportajına denk geldim. Röportajı yapan kişi, Tyson’ın başarılarına atıfta bulunarak ve şampiyonluk kemerlerine bakarak şöyle dedi “Bunları görüyor musun… bunlar tarih.” Sonra Mike’a kafasını çevirdi ve “Sen tarihsin” dedi. Mike Tyson şu sözlerle cevap verdi: “Bunlar çöp. Bunlar anlamsız. Bir zamanlar bunların bir anlamı vardı, daha küçük bir çocukken bunlar benim için her şeydi. Ama sonra öncelikleriniz değişiyor. Çocuklarınız mutlu olmasını istiyorsunuz, onlar için iyi şeyler yapmaya başlıyorsunuz. Ve bu sizi mutlu ediyor.” Bunu tekrar ve tekrar kariyerinin zirve noktasına çıkmış ünlülerde görüyoruz. Eğer Tanrı’yı tanımıyorlarsa ruhları yorgun oluyor. Devamlı olarak bir anlam ve mutluluk arıyorlar.

Kutsal Yazılar’da, Kral Süleyman da ayrıca buna tanıklık etmiştir. Eşi benzeri olmayan bir bilgeliği vardı. Bu dünyanın vaat edebileceği her şeyin peşinden gitti. Benliğini her tür arzuyla tatmin etti. Ve her şeyin sonunda tanıklığı ne oldu? Boş. Bunların hepsi tıpkı bir rüzgârı kovalamak gibi boş.

Ve ayrıca Mesih’e gelmeden önce bizim de hikayemiz böyleydi, öyle değil mi? Kendimizi mutlu etmek için uğraşıyorduk. Daha büyük ve iyi bir şeyi aradık, arzuladık. Ve nihayetinde, sadece bu kovalamacanın boşluğa götürdüğünü fark ettik.

Bu mutlu olma ve ruhlarımızın esenlik içinde olma arzusu insana özgü evrensel bir tecrübedir. Ve bu iyi bir şeydir. Ama, sadece Tanrı’dan zevk alırsak bunu tatmin edebiliriz. Tanrı sevincimizin en yüksek noktası olduğunda, her şeyden çok O’nu arzuladığımızda bu gerçekleşir. Çünkü, bizim yaratılış amacımız budur.

Davut, Tanrı’dan zevk almaktan gelen bu üstün sevincin farkındaydı. Mezmur 63’te ne dediğini dinleyin.

Ey Tanrı, sensin benim Tanrım,

Seni çok özlüyorum,

Canım sana susamış,

Kurak, yorucu, susuz bir diyarda,

Bütün varlığımla seni arıyorum.

Kutsal yerde baktım sana,

Gücünü, görkemini görmek için.

Senin sevgin yaşamdan iyidir,

Bu yüzden dudaklarım seni yüceltir.
-Mezmur 63

Senin sevgin yaşamdan daha iyidir diyor Davut. Bizim de sahip olmamız gereken öncelik sırası budur.

Ve inanılmaz olan şey, önceliklerimizi doğru bir sıraya koyduğumuzda, hayatımızdaki her şey daha sevinç dolu olacaktır. En çok Tanrı’dan zevk aldığımızda yiyecekler ve yiyeceklerin etrafında yaptığımız paydaşlığımız daha sevinç dolu olacaktır. İlişkilerimiz- evliliklerimiz ya da çocuklarımızla olan ilişkimiz olsun- en çok Tanrı’dan zevk aldığımızda sevinç dolu olur. En çok Tanrı’dan zevk aldığımızda işlerimiz ve işlerimizin meyveleri daha tatmin edici olur.

Oruç tuttuğumuz zaman, önceliklerimizi doğru sıraya koymak için kendimize zaman ayırmış oluyoruz. Önce Tanrı, sonra diğer her şey. Böylece Tanrı’ya sevgimizi ve bağlılığımızı ifade ediyoruz ve aynı zamanda benliklerimizi zapt ediyoruz. Bunu yaparak benliğimize önemli olmadığını, kontrol sahibi olmadığını söylüyoruz.

Pavlus, bedenini disipline ettiğini ve kölesi ettiğini söylüyor, öyle ki, başkalarına vaaz verdikten sonra kendisi reddedilmesin (1.Korintliler 9:27). Diğer bir deyişle, bedenine disiplin aracılığıyla kendisini kontrol etmediğini anımsatıyor. Aksine, içerisinde bulunan Tanrı’nın Ruh’u tarafından kontrol ediliyor. Ve elbette burada kendi bedenlerimize acı çektirmekten bahsetmiyoruz. Kendi bedenlerimiz üzerinde kontrol sahibi olma konusunda çalışmamız gerektiğini söylüyoruz. Eğer bunu yapmazsak, benliğimiz doğal olarak kontrolü eline alacaktır. Sonrasında sadece yemek değil, birçok farklı alanda benliğimizin peşinden gideriz.

İsa, 18.ayette oruç tuttuğumuz için bir ödül olduğundan bahsediyor. Tanrı bizi birçok farklı şekilde ödüllendirmeyi seçebilir. Ama bildiğimiz şey şudur ki, Tanrı’ya adandığımızda Tanrı’ya adandığımızda O’nun lütfunu özel bir şekilde tecrübe edeceğimizidir. Yakup 4:8’te “Tanrı’ya yaklaşın, O da size yaklaşacaktır” deniyor. Bu bir vaattir kardeşler. İsteyerek kendimizi Tanrı’ya yaklaştırdığımızda, O da bize yaklaşacaktır. Bize kendini açıklayacaktır. Sonuç olarak, yaşamlarımızda ve etrafımızdaki dünyada yaptıklarıyla daha uyumlu olacağız. Yüzleşmemiz gereken denenmelerin sebeplerini daha iyi anlayacağız. Rab’bi oruçlar arayanlar için harika bir ödül vardır.

Bitirmeden önce, Kutsal Yazılar’da oruç tutmamız için bazı spesifik sebepler olduğundan bahsetmek istiyorum. Örnek olarak, bazen Tanrı halkının kederini ifade etmek için oruç tuttuğunu görüyoruz. Ayrıca, Tanrı’dan kurtuluş ve koruma aramak için oruç tutulduğunu da görebiliyoruz. Bu, Kutsal Kitap’ın kaleme alındığı zamanlarda en yaygın oruç tutma sebeplerinden biriydi. Düşmanlardan ya da zor zamanlardan kurtulmak. Ayrıca, tövbe etmenin ve Tanrı’ya dönmenin bir göstergesi olarak da oruç tutulduğunu biliyoruz.

Hristiyanların önemli kararlar almadan önce, Tanrı’dan yönlendiriş istemek amacıyla oruç tuttuğunu görüyoruz. Örnek olarak, Antakya’daki Hristiyanlar, Pavlus ve Barnaba’yı müjdeyi yaymaları için göndermeden önce oruç tuttular. Bu, verdikleri çok önemli bir karardı. Bu yüzden, onları göndermeden önce Rab’bin karşısına oruç ve duayla geldiler. Elçilerin İşleri 14’te, Pavlus ve Barnaba’nın yeni kurulacak kiliselerin önderleriyle oruç tuttuklarını görüyoruz.

Kendimizi de benzer bir durumda bulabiliriz. Önümüzde almamız gereken büyük bir karar vardır. Ve doğru adımları atmadan önce açıklık ve güvence arıyoruzdur. Bu yüzden, Tanrı’yı arayarak zamanımızı odaklıyoruz ve dua ediyoruz. O’na yakarıyoruz. O’nun Sözü’ne zaman ayırıyoruz. Vaatleri üzerine derinlemesine düşünüyoruz. Kendi yüreklerimizi değerlendiriyoruz. Bunu yaptığımızda, kendimizi Tanrı’nın iradesiyle eşleştiriyoruz. Arzularımız O’nun arzularıyla eşleşiyor. Ve bizi seven ve kayıran Tanrı’ya daha açık hale geliyoruz.

Oruç tutmanın Tanrı’nın yaşamlarımızdaki iradesini açığa çıkardığımız bir tür formül olmadığını anlamamız çok önemlidir. Tanrı hiçbir şekilde manipüle edilemez. Ama şunu biliyoruz: İsa takipçilerinin oruç tutmasını bekliyordu. Kutsal Yazılar’da çoğu kez kendilerini alçalttıklarında ve oruç ve dua aracılığıyla O’na döndüklerinde, Tanrı’nın halkını yönlendirmekten memnun olduğunu gördük.

Benzer şekilde, yaşamlarının kilit bir noktasında olan imanlı ve güvenilir birçok kardeşin tanıklığını da işittim. Karşılarındaki önemli bir kararı almadan önce açıklığa ihtiyaçları vardı. Bu yüzden, bir gün ya da birkaç gün Rab’be zaman ayırdılar. Ve oruç tuttukları bu zamanda ya da birkaç gün sonrasında Tanrı’nın nasıl almaları gereken karar konusunda açık bir kesinlik sağladığına inanamadılar. Bu, Tanrı’nın Sözü aracılığıyla ya da birinin desteğiyle ya da yüreklerinde almaları gereken kararla ilgili esenlik hissetmeleriyle gerçekleşti.

Rab bunu yapmaktan sevinç duyar kardeşler. Kendisine bağımlı olanlara ve tüm yürekleriyle O’nu arayanlara yardım etmekten sevinç duyar.

Size bir meydan okumayla bitirmek istiyorum. Bu ayrıca benim için de geçerli bir meydan okumadır. Eğer bu ruhsal oruç tutma disiplini düzenli olarak yapmadığınız bir şeyse ya da belki de hayatınızda hiç yapmadığınız bir şeyse… gelecek aylarda zamanınızın bir kısmını Tanrı’ya ayırmanızı teşvik ediyorum. Dikkat dağıtıcı şeylerden kaçınabilirseniz, bunu eviniz de yapabilirsiniz. Ya da falezlerde, deniz gören bir yerde uzun güzel bir yürüyüşe çıkabilirsiniz. Belki, mümkünse dağda bir yere bile gidebilirsiniz.

Eğer hala yüklemediyseniz, telefonlarınıza Kutsal Kitap uygulamasını yükleyin ve kulaklığınızı yanınıza alın.

Bu oruç zamanına nereden başlayacağınızı merak ediyorsanız Mezmur 119’u tavsiye ederim. Kutsal Kitap’taki 22 bölümüyle en uzun kısımdır ve Tanrı’dan ve Sözü’nden zevk almakla ilgilidir. Yürürken kulaklıkla Kutsal Kitap’ı dinleyin. Rab’den size Kendisi ve Sözü’yle ilgili bir açlık vermesini isteyin. O’nu takip etme arzusu vermesini isteyin. O’nun öğrencisi olarak büyüme arzusu vermesini isteyin.

Belki de normalde yemek yediğiniz bu anlarda, tapınma ilahileri dinlersiniz. Gününüzü O’nun huzurunda, O’nu arayarak, O’na yaklaşarak Tanrı’ya ayırırsınız.

Tanrı, Yeremya 29:13’te şöyle diyor: “Beni arayacaksınız, bütün yüreğinizle arayınca beni bulacaksınız”.

Öyleyse kardeşler, oruç ve duayla Rab’bi tüm yüreğimizle aramayı yaşamlarımızın düzenli bir parçası haline getirelim. Emin olun, bunu yaptığınızda, Rab beklemediğimiz şaşırtıcı yollarla bize yaklaşacaktır. Amin.

Haniel Davy