Bize Ulaşın
viachristushizmetleri@gmail.com

KAYGILANMAYIN / MATTA 6:25-34

Bildiğimiz üzere İsa, öğretisini Celile Denizi’nin kıyısında vermektedir. O’nu dinlemeye meraklı insanlarla beraber öğrencileri de oradaydı. Orada bulunan her bir insan, mucizeler yapan ve büyük bir yetkiyle konuşan bu adamı dinlemek istiyordu.

İsa Matta’nın 5., 6. ve 7. bölümlerinde, bu zaman kadar vaaz edilmiş en harika vaazı veriyordu: Bu üç bölümdeki vaaza “Dağdaki Vaaz” denir ve bu vaaz birçok konuyu ele almaktadır. Ama ana tema, “İsa’nın öğrencisi olmanın ne demek” olduğudur; O’nun değerlerine ve yaşamlarımıza önderlik eden krallığının öncelliklerine sahip olmanın ne demek olduğudur. Bizler bu dünyanın vatandaşları değiliz, İsa’nın krallığının vatandaşlarıyız. Öyleyse yüreklerimizi yönlendirmesi gereken kurallar nelerdir? Bunları İsa’nın verdiği vaazda buluyoruz.

Dağdaki Vaaz’ın özellikle bu bölümünde, İsa materyal şeylerden bahsediyor. Ve bu şeyleri İsa’nın öğrencileri ve krallığının üyeleri olarak nasıl değerlendirmemiz gerektiğini görüyoruz. Öyleyse 25. ayetten başlayalım ve İsa’nın sözlerini çalışalım.

Okuma: Matta 6:25-34

“Bu nedenle size şunu söylüyorum: ‘Ne yiyip ne içeceğiz?’ diye canınız için, ‘Ne giyeceğiz?’ diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemli değil mi? Gökte uçan kuşlara bakın! Ne eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel Babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan çok daha değerli değil misiniz? Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir? Giyecek konusunda neden kaygılanıyorsunuz? Kır zambaklarının nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, bütün görkemine karşın Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi. Bugün var olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı’nın sizi de giydireceği çok daha kesin değil mi, ey kıt imanlılar? Öyleyse, ‘Ne yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ ya da ‘Ne giyeceğiz?’ diyerek kaygılanmayın. Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir. Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir. O halde yarın için kaygılanmayın. Yarının kaygısı yarının olsun. Her günün derdi kendine yeter.”

-Matta 6:25-34

Bu pasajda dikkatimi çeken ilk şey İsa’nın 35. ayette sözlerine “Bu nedenle size şunu söylüyorum” diyerek başlaması oldu. “Bu nedenle” diye başlanması, önceden söylenmiş şeylerle bir bağlantı kurulduğunu gösterir. Peki İsa önceki pasajda ne demişti? Önceki bölümün mesajı, İsa’nın öğrencileri olmak istiyorsak dünyasal hazinelerden çok göksel hazinelere değer vermek zorunda olduğumuzdur. Yüreğimiz ve hazinemiz her zaman birlikte gidecektir: Ya bu dünyadaki materyal şeyleri biriktireceğiz ve onlara hizmet edeceğiz -ancak durum böyle olursa Tanrı ve ruhsal gerçeklikler yaşamlarımızda düşük bir önceliğe sahip olacak- ya da düşüncelerimiz ve yüreklerimiz ruhsal şeylere odaklanacak, Tanrı en büyük hazinemiz olacak ve diğer her şey Tanrı’nın altında kalacaktır. Sadece tek bir efendimiz olabilir. İsa bu bölümü şu sözlerle bitiriyor: “Hem Tanrı’ya hem de paraya kulluk edemezsiniz”.

Yeni bir bölüme geçerken İsa bu fikrin üzerinden giderek önceliklerimizin materyal şeylerde değil, ruhsal şeylerde olması gerektiğini söylüyor. 25.ayette “… canınız için kaygılanmayın…” diyor. Bu dünyada endişelenmek için her sebebe sahibiz. Birçok belirsizlik, acı ve zulüm mevcuttur. Dürüst olmak gerekirse, sıklıkla endişeleniyorum: Gelecek hakkında -özellikle gelecek belirsiz olduğunda- endişeleniyorum. Bazen insanları hayal kırıklığına uğratmaktan endişeleniyorum. Bazen bir karar almam gerekiyor ve doğru yolun hangisi olduğundan emin olmadığım için endişeleniyorum.

Endişe sizin için çok farklı olabilir: Belki üniversiteyi bitirmek üzere olan bir öğrencisiniz ve gelecekte ne yapacağınız hakkında bir fikriniz yok, belki liseye gidiyorsunuz ve üniversite sınavından dolayı endişeleniyorsunuz; belki ilk defa ebeveyn olacaksınız ve yaşamınızdaki bu büyük değişikliğe hazır hissetmiyorsunuz, belki doktorunuzdan, kendi sağlığınızla veya sevdiğiniz birinin sağlıyla ilgili bazı kötü haberler aldınız; belki ekonomi yüzünden faturalarınızı ödemek her gün daha fazla zorlaşıyor, belki de Mesih’e iman ettiğiniz için sizi reddeden ya da size karşı çıkan insanlarla mücadele ediyorsunuz. Bütün bunlar kaygılanmanıza sebep olabilir. Ama bu pasajı okuduğumuzda bir şey açıklığa kavuşuyor: Tanrı, çocuklarının kaygılanmasını istemiyor. İsa “kaygılanmayın” sözcüğünü bu pasajda üç kere kullanıyor. Bunlar çok rahatlatıcı ve güven verici sözlerdir. Ve bunlarla beraber, neden kaygılanmamamız gerektiğini de açıklıyor. Neden kaygılanmamamız gerektiğiyle ilgili bize verdiği en az beş sebep vardır ve bunların hepsini inceleyeceğiz. Daha sonrasında İsa bunun yerine ne yapmamız gerektiğini söylüyor. İsa kaygılarımızla ilgili problemin çözümünü bu pasajda veriyor. Öyleyse pasajı incelemeye başlayalım.

İlk olarak, İsa’nın kaygılanmamamız için verdiği beş sebebe bakalım:

25. ayet: “Ne yiyip ne içeceğiz?” diye canınız için, “Ne giyeceğiz?” diye bedeniniz için kaygılanmayın. Can yiyecekten, beden de giyecekten daha önemli değil mi?

İsa burada ne diyor? Yiyecek, içecek ve giyseler önemlidir -yaşamak ve rahatlamak için bunlara ihtiyacımız var- ama bedenlerimiz ve canımız bunlardan daha önemlidir. Yaşam, yiyecek ve giysilerden daha önemlidir. Bu mesaj gözlerimizi dünyaya değil, Mesih’e dikmeye yapılan bir çağrıdır. Eğer yaşamlarımız “ne yiyeceğiz” ya da “ne giyeceğiz” üzerine kuruluysa, her şeyi sağlayan Rab’bi unuturuz ve kaygılanmaya başlarız. Ama gözlerimizi Mesih’e ve Mesih’in Rab oluşuna odaklarsak, bizi yaratan ve yaşam verenin sağlayışının farkında olarak esenlik bulabiliriz. Kendinize şu soruyu sormanız size yardımcı olabilir: Yaşamınızın ne kadarı Tanrı’nın Sözü ve duaya kıyasla ne yiyeceğiniz, ne içeceğiniz ve ne giyeceğiniz üzerine kurulu? Bence bu sorunun cevabı önceliklerimizi ortaya çıkaracaktır. Ayrıca, yaşamlarımızda hangi konularda kaygılandığımızı da açığa çıkartabilir.

Sabahları genelde ne yiyeceğimiz ve ne giyeceğimiz konusuyla meşgul oluruz: Kahvaltı yaparız ve güne hazırlanırız. Sizleri bilmem ama ben her sabah Kutsal Kitap okumaya ve dua etmeye özen gösteririm. Ama bazı günler yeterince uyumazsam ya da yoğun bir sabah geçirirsem, acelem olduğu için hızlıca Kutsal Kitap okur ve dua ederim. Bu tarz günlerde daha çok kaygılanırım çünkü anlamlı bir şekilde Rab’le vakit geçirmemişimdir: Ruh’ta büyümedim ve Her Şeyi Bilen, Her Şeye Gücü Yeten Tanrı’nın huzurunda yenilenmedim. Aksine güne kendi gücümle, kendi sınırlı bilgeliğimle başladım. Bu, kaygılanmak için yeterli bir sebeptir.
Tanrı, ruhsal meselelerle daha fazla ve materyal şeylerle daha az ilgilenmemizi istiyor. Bunun önceliğini doğru ayarladığımızda kaygılanmaktan kurtuluruz.

İkinci olarak, kaygılanmamalıyız çünkü Tanrı kuşlarla bile ilgilenir:

26. ayet: “Gökte uçan kuşlara bakın! Ne eker, ne biçer, ne de ambarlarda yiyecek biriktirirler. Göksel Babanız yine de onları doyurur. Siz onlardan çok daha değerli değil misiniz?”

Kuşlar tembel değildir: Yuva yapar, yiyecek bulmak için sıkı çalışırlar ama gelecekle ilgili kaygı hissetmezler ve Tanrı onlarla ilgilenir. İsa bize burada “gelecekle ilgili plan yapmanıza gerek yok” demiyor. Bunu yapmalıyız ve Kutsal Yazılar da yapmamızı söylüyor ama gelecek için kaygılanmamalıyız. Eğer Tanrı kuşlarla bile ilgileniyorsa, O’nun için daha değerli olan çocuklarıyla da ilgilenecektir. İsa, “Öyleyse kaygılanmayın.” diyor.

Üçüncü olarak, kaygılanmamalıyız çünkü kaygılanmak bir işe yaramaz:

27.Ayet: “Hangi biriniz kaygılanmakla ömrünü bir anlık uzatabilir?”

Sorunumuz ne olursa olsun, kaygılanmak bunu düzeltmeyecektir. Aksine durumu daha da zorlaştıracaktır. Çünkü kaygılanmak; sevincimizi, esenliğimiz ve hoşnutluğumuzu elimizden alacaktır. Kaygılanmak bizi acınası bir hale sokacaktır. Doktorlar, stresin ve kaygının ciddi anlamda sağlığımıza zarar verdiği konusunda hemfikirdir. Bunlar birçok sağlık probleminin kaynağını oluşturur. Öyleyse kaygılanmayın çünkü kaygılanmaktan iyi bir şey çıkmaz: Gereksizdir, zararlıdır.

Dördüncü olarak, İsa bize kaygıyla ilgili bir şey öğretmek için bitkileri kullanıyor:

28-30. ayet: “Giyecek konusunda neden kaygılanıyorsunuz? Kır zambaklarının nasıl büyüdüğüne bakın! Ne çalışırlar, ne de iplik eğirirler. Ama size şunu söyleyeyim, bütün görkemine karşın Süleyman bile bunlardan biri gibi giyinmiş değildi. Bugün var olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı’nın sizi de giydireceği çok daha kesin değil mi, ey kıt imanlılar?”

Kuşların aksine çiçekler, kendileri için bir şey yapamazlar. Ama Tanrı onlarla ilgilenir ve onları güzelce giydirir. Rab bunları çiçekler için bile yapıyorsa, o zaman çocuklarının giyinmesi için de gerekli olanı kesinlikle yapacaktır. Şimdi “Benim güzel giysilerim yok ki!” diyebilirsiniz. Burada dikkatli olmamız gerekiyor: Ayet bize Tanrı’nın “istediğimiz her şeyi vereceğini” veya “pahalı marka giysiler almamızı sağlayacak” demiyor. Ama bizi tanıyor ve bize ihtiyacımız olanı veriyor. Kendi güzellik standartlarımızı, İsa’nın bu sözlerine uydurmaya çalışmaktan kaçınmalıyız.

İsa, kır zambaklarından ve otlardan bahsediyor. Otlar, çiçeklere kıyasla oldukça sade görünür. Ama burada ikisinin de Tanrı tarafından güzelce giydirildiğini görüyoruz. Rab otları ve çiçekleri bile giydiriyorsa, o zaman kesinlikle çocuklarını da giydirecektir. Öyleyse ne giyeceğiz diye kaygılanmayın. Göksel Babanızın şu ana kadar yaptığı gibi sizinle ilgileneceğine güvenin.

İsa, 30. ayette şöyle diyerek bitiriyor: “… ey kıt imanlılar?”. Tanrı’nın çocukları olarak imanımız kıt olduğunda aslında bunun Göksel Babamız’a bir hakaret olduğunu hiç düşündünüz mü? Oğlum Jadon’ın yanıma gelip bana şunu söylediğini düşünün: “Baba, yarın yiyecek yemeğimiz olmadığını düşündüğüm için kaygılanıyorum.”. Bu çok absürt olurdu, öyle değil mi? Şöyle cevap verirdim: “Jadon, bu senin problemin değil. Ben senin babanım. Bırak bununla ben ilgileneyim”.
Petrus, 1.Petrus 5:7’de şöyle diyor: “Bütün kaygılarınızı O’na yükleyin, çünkü O sizi kayırır.”. Tanrı, kaygılarımızı O’na yüklememizi istiyor. Rab, “Bana güvenin. Bununla ben ilgileneceğim” diyor.

Son olarak, kaygılanmamalıyız çünkü kaygı dünyasaldır: Bu kısım ise Mesih’e ait olmayanlar yüzleştiği bir problemdir. 31-32.ayetlere bakalım:

31-32. ayet: “Öyleyse, ‘Ne yiyeceğiz?’ ‘Ne içeceğiz?’ ya da ‘Ne giyeceğiz?’ diyerek kaygılanmayın. Uluslar hep bu şeylerin peşinden giderler. Oysa göksel Babanız bütün bunlara gereksinmeniz olduğunu bilir.”

Mesih’te olmayanlar tıpkı yiyecek, giyecek ve para gibi boş arayışların peşinden gider. Bu arayışlar, yaşamlarının efendileri haline gelir. Ama bunun sonucu sadece boşluk ve kaygı olur. Ama bizler Tanrı’nın çocuklarıyız. O bizim İyi ve Kayıran Babamız’dır. Bizim için en iyisini bilir, bize ihtiyacımız olanı verir ve bunu yapacağına güvenmemizi ister. Kaygının kaynağı güven problemidir. Tanrı kendisine güvenmemizi ister. Çocukları O’na güvendiğinde hoşnut olur ve kendisine güvenen çocukları aracılığıyla mucizeler yapmaktan zevk alır. Bunu Kutsal Yazılar’da tekrar ve tekrar görürüz.

Neden kaygılanmamamız gerektiğine baktık: Kaygılanmamalıyız çünkü canımız yiyecek ve giyecekten daha önemlidir. Eğer Babamız kuşları doyuruyor ve çiçekleri giydiriyorsa o zaman kesinlikle bize de bunları sağlayacaktır, çünkü bizler O’nun gözünde daha değerliyiz. Kaygılanmak hiçbir işe yaramaz: İyi bir şeye yol açmaz, aksine bize zarar verir. Mesih’e iman etmeyenlerin kaygılanması normaldir çünkü sadece bu dünyaya ait şeyler için yaşarlar. Ama bizler Babamız’ın, bizim ihtiyaçlarımızı bildiğinin farkındayız. Tanrı bizi seviyor ve bizimle ilgilenecektir. İsa, “Öyleyse O’na güvenin ve kaygılanmayın” diyor. Ama İsa burada bitirmiyor. Kaygılanmak yerine ne yapmamız gerektiğini söylüyor. Ve bu kaygı problemimizin çözümüdür.

33. ayet: “Siz öncelikle O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin, o zaman size bütün bunlar da verilecektir.”

Öyleyse kaygılanmak yerine ne yapmalıyız? İsa diyor ki: “O’nun egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gidin”. Bu ne anlama geliyor? Ne yiyeceğimizin, içeceğimizin ya da ne giyeceğimizin hakkındaki kaygılarımızı Tanrı’nın egemenliğinin ve doğruluğunun peşinden gitme arzusuyla değiştirmek anlamına geliyor. Peki, Tanrı’nın egemenliğinin ve doğruluğunun ardından gitmek ne anlama geliyor? Bu, yaşamımızın her yönünü Kralımız Rab İsa Mesih’e adamak olduğu anlamına geliyor. Bütün yaşamımızı, her bir anımızı O’na adamamız gerektiği anlamına geliyor: Rabbimiz İsa’ya adanmışlığımız, tüm hafta boyunca yaşamlarımızın her alanını etkilemelidir: Evlerimizde, okullarımızda, evliliklerimizde, çocuklarımızla olan ilişkilerimizde, her gün yaptığımız işlerde, paramızı kullanış şeklimizde, davranışlarımızda, bulaşıkları yıkadığımızda ya da bebeğimizin bezini değiştirdiğimizde, tek bir kasanın açık olduğu bir markette sıra beklediğimizde, konuşmamızda, sesimizin tonunda ve kullandığımız sözcüklerde, yaptığımız şakalarda, düşüncelerimizde bile… Her şey Rabbimiz İsa’nın gözü önünde yapılmalıdır. Yaptığımız, söylediğimiz ve düşündüğümüz her şey, O’nu yüceltmelidir. Yaşamlarımızın amacı bu olmalıdır.

Bu, yaşamlarımızda geçerli olduğunda kaygılanmayı bırakırız. Çünkü Mesih’e sabitlenmiş oluruz. Yeremya 17:7-8 şu güzel resmi bize sunuyor:

“Ne mutlu RAB’be güvenen insana,
Güveni yalnız RAB olana!
Böylesi su kıyılarına dikilmiş ağaca benzer,
Köklerini akarsulara salar.
Sıcak gelince korkmaz,
Yaprakları hep yeşildir.
Kuraklık yılında kaygılanmaz,
Meyve vermekten geri durmaz.”

Rab’be güvendiğimiz ve O’na umut bağladığımız zaman, köklerimiz sürekli olarak diri suların pınarında büyüdüğü zaman kaygının zihinsel, duygusal ve fiziksel yükünden kurtulabiliriz. Çünkü yüreğimizin, Tanrı’nın yüreğiyle eşleştiğini fark ederiz: Önceliklerimiz O’nun öncelikleriyle eşleşir, Rab’bi memnun eden ve onurlandıran şeylere değer vereceğiz.

Kilisenin ilk zamanlarında önemli bir teolog olan Augustine şöyle söylemiştir: “…Bizi kendin için yarattın ve sende esenlik bulmadıkça yüreklerimiz huzursuzdur”. Kardeşler; en büyük sevinç, en büyük özgürlük, en büyük esenlik Tanrı’yı sevdiğimizde ve O’nu takip ettiğimizde bulunur. Bu, zorluklarla yüzleşmeyeceğimiz anlamına mı geliyor? Kesinlikle hayır. Hayatta kesinlikle problemlerle yüzleşeceğiz. Ama Yeremya’nın dediği gibi; sıcak gelince korkmayacağız, kuraklık zamanlarında kaygılanmayacağız. Çünkü Babamız’ın gözleri bizim üzerimizdedir: O bizi sever, neye ihtiyacımız olduğunu bilir ve bizimle ilgilenecektir.

Tanrı’nın size değer verip vermediğine dair bir şüpheniz varsa bakmanız gereken tek bir yer vardır: O da Mesih’in çarmıhıdır. İsa çarmıhta kendini, günahlarımızın kusursuz kurbanı olarak Tanrı’ya sundu. Suçsuz Olan, suçlu olanın hak ettiği cezayı yüklendi. Öyle ki Adil ve Kutsal Tanrı bizi bağışlayabilsin ve çocukları olarak evlat edinebilsin. İsa Mesih’in çarmıhta yaptığı işten dolayı Tanrı’nın bizi sevdiğine ve değer verdiğine şüphemiz yoktur. Sevginin daha iyi gösterildiği bir zaman olmamıştır.

Öyleyse tüm yaşamlarımızı Rab’e adayalım. Tüm sıkıntılarımızı O’na verelim. Çünkü bizi gerçekten sevdiğini ve değer verdiğini biliriz.

Haniel Davy