Bize Ulaşın
viachristushizmetleri@gmail.com

HOŞ REFAH MÜJDESİ

Hoş Refah Müjdesi

“Refah Müjdesi” sözcüklerini okuduğunuzda ne düşünüyorsunuz? Eminim ki mideniz, televizyonda büyük topluluklara konuşan ve hatta kitapları aracılığıyla daha da fazla insana hitap eden vaizleri düşündüğünüzde, bulanmaya başlıyordur. Refah müjdesinin vaizlerinin anlattığı Hristiyanlığa karşı vermeniz gereken tepki mide bulantısı olmalıdır. Bunun nedeni refah müjdesinin gerçekte bir müjde bile olmamasıdır, aksine gerçek müjdenin lanet edilmesi gereken çarpıtılmış bir halidir. Vaizleri, Kutsal Kitap’taki bazı temel gerçeklerle acı verici bir şekilde çelişen bir kişisel gelişim mesajını müjdeliyorlar. Acı çekmenin amacını en düşük seviyeye indirirler, kişiyi kendini inkâr etmemeye teşvik ederler ve Hristiyan hayatının bazı şeyleri biriktirmekten ibaret olduğunu söylerler. Bunu yapmak için İsa’yı, fedakâr, günahları bağışlayan, gazabı yatıştıran, suçlardan arındıran kişiden değiştirirler ve O’nu her arzumuzu yerine getiren ve bize en iyi yaşamı şu an da veren gayretli bir uşağa çevirirler.

Refah müjdesi, müjdeyi sınırı olmayan arzularımızın peşinden gitmeye yönelik bir mesaja çevirir. Mesajı ruhsal olmaktan çıkarıp materyal bir hale çevirir. Şu konuyu açıklığa kavuşturalım: refah müjdesi Tanrı’dan çok bizimle alakalıdır.

Bu yeni bir şey değildir. Birçok insan bir anlamda sonsuza dek kilisenin kapısına kazınmış olan İsa’nın açık talimatlarından kaçmaya çalıştı: “Ardımdan gelmek isteyen kendini inkâr etsin, her gün çarmıhını yüklenip beni izlesin” (Luka 9:23). İsa’nın öğrencilik çağrısı bir bakıma kendini inkâr etme çağrısıdır. Bu, acı çekmeyi bekleyen ve buna kucak açan bedeli ağır bir çağrıdır.

Martin Luther Hristiyan yaşamında acı çekme ve kendini inkâr etme gibi deneyimleri kenara itenlere şiddetle karşı çıkmıştır. “yüceltilme teolojisi” ve “çarmıh teolojisi” arasındaki zıtlık, Hristiyan düşünce ve deneyiminin başlangıç noktasında temel bir farklılık göstermiştir. Yücelik teologları kendilerine göre Tanrı’nın neye benzeyebileceğine bakarak ilahiyatlarını inşa ederken çarmıh teologları çarmıhın ışığında Tanrı hakkında sahip oldukları bilgiye bakarak bunu yaparlar. Bir yandan, yücelik teolojisi teoloğa benzeyen bir Tanrı tasarlayacaktır. Diğer yandan ise, dikkatle çarmıha bakan kişi çarmıhın merceğinden gördüğü Tanrı’yı tanıyacaktır.

Şüphesiz, bunun refah düşüncesiyle nasıl kesiştiğini görebilirsiniz. Çarmıhın karşısında oturdukları zaman insanların refah teolojisine tutunması mümkün değildir. Çarmıhta, Tanrı’nın kusursuz Oğlu Üçlübirlik Tanrısı’nın tüm halkı için biriktirdiği gazabı üzerine aldı. Günahsız olan bizim için bir lanet oldu. İlahi yazarının dediği gibi, “Utanca ve hakarete katlanarak benim yerime hüküm giydi.” Ve hemen şunu eklemeliyiz ki çarmıh, Tanrı’nın ikinci planı değildi. Başından beri Tanrı’nın planı buydu hatta ezelden beri. Mesih, kendine verilen görevi yerine getirebilsin diye güçlü bir hassasiyetle çarmıha odaklanmıştı. Ve O’nun başardığı bu iş bize bir örnek teşkil etmektedir (1.Petrus 2:20-25).

Refah müjdesi fikrinin sadece pahalı özel uçaklarıyla ortalıkta gezinenlerden veya fal kurabiyelerinden fırlamış palavra sözlerden ibaret olduğunu söylemek saflık olur. Hayır, refah müjdesi fikri bugün bir virüs gibi yayılıyor. Düşündüğünüzden daha ince ve güç algılanan bir şekilde refah müjdesi fikri kilisede çok aktif bir şekilde yer alıyor. Ve müjdeyi anlayışımıza ve uygulayışımıza zarar verdiği için felaket etkisi yaratır. Bir bilgisayar virüsü gibi antlaşma topluluğunun dayanma gücünü ve üretkenliğini tüketir. Ve bunun en kötü kısmı nedir biliyor musunuz? Bundan nasıl etkilendiğimizi bile fark edemeyebiliriz.

Gelin buna “hoş” refah müjdesi diyelim. Çünkü o kadar gürültülü ve gösterişli değildir. Daha popüler, cilalanmış ve hatta Amerikan’dır. Belki de fark etmeden hoş refah müjdesinin ağına takılmış olabileceğinizi size gösterebilecek birkaç yol paylaşmak istiyorum.

Sıkıntıların Olduğu Yer

Sıkıntılarla karşılaştığınızda, neden sorusuna karşı çözümlenmemiş bir cevabınız mı var? Kendinizi Tanrı’nın iyiliğini sorgulamaya başlarken mi buluyorsunuz? Yoksa içinde bulunduğunuz durumdan dolayı kırgın mısınız? Herkes bir yana Hristiyan olan kişi acı çekmenin Hristiyan yaşamının bir parçası olduğunu bilmelidir (Yuhanna 15:20; Filipililer 1:29). Çarmıha gerilmiş bir Kurtarıcıyı takip ettiğimizi unutmayalım. Hoş refah müjdesi acı çekmenin yaşamlarımıza girmemesi gerektiğini söyleyerek düşüncelerimizi şekillendirdi. “Bu neden oluyor? Tanrı bunun olmasına nasıl izin verir?” gibi sorular sorarız. Bunlar oluyor çünkü düşmüş, yozlaşmış bir dünyada yaşıyoruz. Ama aynı zamanda Tanrı’nın, halkını güçlendirmek ve kutsallaştırmak için sıkıntıları kullandığı anlarda oluyor. Acı çektiğimizde Tanrı bizi İsa’ya benzer yapıyor (Romalılar 5:3-5; İbraniler 5:7; Yakup 1:2-4; 1.Petrus 1:6-9). Luther’in gözlemlediği gibi, Tanrı sıkıntıları müjdeyi anlayış biçimimizi şekillendirmek için kullanıyor. Yaşamlarımızda sıkıntıların yeri olmamasından ziyade, acı çekmek Tanrı’nın bizim iyiliğimiz ve kendi yüceliği için kullandığı bir aracıdır.

Tanrı’nın Rolü

Hoş refah müjdesi eğer Tanrı için yeterince çalışırsanız o zaman O’nun da sizin için çok çalışması gerektiğini öğretir. Çoğu insan bu yalana aldandı. Kiliseye gideriz, beladan uzak dururuz ve ekstra olarak yapabileceğimiz her şeyi yaparız. Sonra Tanrı’nın kendine düşeni yapmasını, bizi iyi çocuklarla, güzel bir evle, sabit bir işle ve bol parayla bereketlemesini umarız. Peki şirket küçülmeye gittiğinde ne olur? Çocuklarınızdan biri uyuşturucuya başladığında ne olur? Biriktirdiğiniz para azaldığında ne olur? Düşüncelerimizde özel bir dava açarız çünkü Tanrı pazarlık sonucu verdiği sözü tutmamıştır. Sözleşme karşılığı aldığımız refah vaatleri için Tanrı’yı mahkemeye vermek isteriz. Sorun şu ki, Tanrı bu hoş refah düşüncesinin arkasında durmaz; Sözünün arkasında durur. Ve Mesih’in yaptığı iş aracılığıyla Sözünü nasıl anlayabileceğimizi bize göstermiştir. Gerçekten Tanrı’nın size borcu olduğunu (az da olsa) düşünüyor musunuz?

Tapınma Şekli

Gelin dürüst olalım, bir taraftan kilisenin Rab’bin günü düzenlediği toplantılar çok da çarpıcı değildir. İlahiler söylüyoruz, Rab’bin Sözünü okuyoruz ve buna hep beraber karşılık veriyoruz. Sinemadan çıktığımızda, “Evet! Bu görülmeye değerdi! Böyle bittiğine inanamıyorum! Çok şaşırdım” diyebiliyoruz ama kiliseden çıktığımızda muhtemelen bu şekilde konuşmuyoruz. Hayır, her hafta çeşitli Kutsal Yazılarla ve ilahilerle aynı şeyi yapmaya devam ediyoruz. Bunu yapıyoruz çünkü Tanrı bize bunu yapmamızı söylüyor; Bunun bizim için iyi olduğunu söylüyor (İbraniler 10:25). Ona güveniyoruz. Fakat bazen bundan biraz daha fazlasını istiyoruz. Vaazdan, duadan ve ilahi söylemekten hoşnut olmadan tapınmanın “bizim tarzımıza” ve “ağız tadımıza” uygun olmasını istiyoruz. Çok geçmeden Tanrı gözünde sadık bir yer bulmak yerine kendimizi bizim için kusursuz olan o yeri ararken buluyoruz. Bir şekilde bu, bizimle alakalı oluyor. Bu güç algılanan değişim, tamamen benimsemesek de hoş refah fikrine doğru gitmeye en azından elverişli olduğumuzu gösteriyor.

Sadakate Odaklanmak

Gelin hemen konuya girelim: Hristiyanlık fiziksel olmaktan önce ruhsaldır. Eğer gördüklerinizden dolayı rahatsız oluyorsanız göremediğiniz Rab’den asla memnun olmazsınız. Bugün kilisede Kutsal Kitap’ı ihmal etme ve duasızlık konusu bir salgın gibi yayılıyor. Bunun nedeni, çok meşgul, çok zeki veya buna benzer bir şey olmamız değil, Tanrı’yla paydaşlık kurmak istememizdir. Şuna inanıyorum ki bu, hoş refah müjdesinin bir kanıtıdır. Kutsal Kitap’ı okumanız ve alçakgönüllü hayranlıkla, günahları itirafla, isteyerek Rab’bin önünde yüreğinizi alçaltmanız zor bir iştir ve gerçek bir imanın kanıtıdır. Almayı arzuladığımız ve sahip olduğumuz şeylerle dikkatimiz dağılıyor ve pek de Tanrı’ya doğru yönelmiyoruz. Bir şeyleri istemek veya onlara sahip olmak refah müjdesini benimsediğimiz anlamına gelmez, ancak müjdenin ve imanımızın tamamı cennetin bu tarafında ki maddi bereketlerle ilgiliyse refah sapkınlığına kapılmışız demektir.

Hedef Sevgi

Vurgulanan şey, şu an ve burada olanlar hakkındaysa ve bizi bekleyen Yeni Kent’e çok az yer veriliyorsa o zaman şu soruyu sormalıyız, “Cennete gitmeyi istiyor musun?” Farz edelim ki bu dünyada sonsuza dek kalabileceğinize dair bir anlaşma yapma gücüm var. Buna göre asla ölmeyeceksiniz ve bu dünyanın tadını çıkarma yeteneğiniz sona ermeyecek. Tüm video oyunlarını oynayabilirsiniz, tüm gün batımlarını izleyebilirsiniz, istediğiniz her şeyi yiyip içebilirsiniz; futbol, av, alışveriş ve istediğiniz her şey olacak. Para harcamadan bu dünyanın dönme dolabına sonsuza dek binebilirsiniz. Tek eksik şu olacak: Tanrı. Evet, dua edemezsiniz, Kutsal Kitap’ı okuyamazsınız, kiliseye gidemezsiniz. Bu anlaşma önünüzde duruyor. Bunu kabul eder miydiniz?

Cenneti cennet gibi yapan en önemli şey Tanrı’dır. Hristiyanların cennete özlem duyması Tanrı’nın buradaki eksikliğinden kaynaklanır, yani bahsettiğimiz şey cennette Tanrı’nın somut varlığıdır. Sonuçta, dönme dolaba daha fazla binmek istemiyoruz; günahkâr bedenimiz bizleri engellemeden Tanrı’yla paydaşlık istiyoruz. Hoş refah düşüncesi, görünürde kendi müjdesiyle bize o kadar geliştirilmiş bir yaşam şekli sattı ki artık cennete bile gitmek istemiyoruz.

Çoğumuz farkında olmadan refah düşüncesiyle uyutulduk. Hoş refah müjdesi kurnazca onur, mutluluk ve başarı üniformasını giyiyor. Bunların hepsi iyi şeylerdir ama müjdenin getirdiği gerekli şeyler değildir. İsa’yı takip etmenin başlangıcı kişinin kendini inkâr etmesine ve çarmıhını taşımasına yapılan çağrıyla gerçekleşir. Bu devamlı olarak beklentimiz ve önceliğimiz olmalıdır. Hoş refah müjdesinin varsayımlarını özümsedik ve çarmıh teolojisiyle uyandırılmamız gerekiyor.

Erik Raymond

The Soft Prosperity Gospel (https://www.ligonier.org/learn/articles/soft-prosperity-gospel/), 2016 by Erik Raymond, Ligonier Ministries (https://www.ligonier.org). Used by permission.