Bize Ulaşın
viachristushizmetleri@gmail.com

Duygu

İnsan aklında Tanrı’nın lütfuyla alakalı olmayan bir sürü dini duygu olabileceğini insanlar unutuyor. “Kayalık yere” ekilen tohum işittiği sözü hemen sevinçle kabul eder—ama kök salamaz. (Matta 13:20.) Kutsal Ruh’un yaptığı herhangi bir gerçek iş olmadan sık sık büyük miktarda görünürde dini bir izlenim olabileceğini tüm uyanış tarihi kanıtlar. Kurtaran iman küçük ve ani olan bir duygudan çok daha derindir ve güçlüdür. Sadece duyguların bir tavrı değildir—aynı zamanda vicdanın, isteğin, anlayışın ve içimizdeki kişinin tamamıdır. Net bilginin sonucudur. Sadece sıyrıılmış bir vicdandan değil—adamakıllı karıştırılmış bir vicdandan kaynaklanır. Mesih’e olan kasıtlı, istekli, alçakgönüllü bir bağlılıkla kendini gösterir. Bu türde bir iman Tanrı’nın armağanıdır ve asla yıkılmaz. İmanı bir duygu meselesi yaparsanız dayanma gücünü sürdürmek elbette imkansız olur.
J.C. Ryle

Bizi yaratan Tanrı bize duygular vermekle kalmamış, onları eylemlerimizin gerçek nedenleri haline de getirmiştir. Sevgi, nefret, arzu, umut, korku ya da başka bir duygu bizi etkilemezse karar vermeyiz ya da davranışta bulunmayız. Bu hem seküler hem ruhsal işler için geçerlidir. Bu nedenle, pek çok kişi Tanrı’nın Sözü’nün -Tanrı, Mesih, günah, kurtuluş, cehennem ve cennetle ilgili- son derece önemli şeyler söylediğini duyar ama bu onların tutumunda ya da davranışında hiçbir değişiklik yapmaz. Neden basittir: Duydukları onları etkilememektedir. Duygularına dokunmamaktadır. Aslında hiçbir ruhsal doğrunun, insanın duygularını harekete geçirmedikçe onun tutumunu ya da davranışını değiştirmediğini cesurca iddia ediyorum. Doğru, yüreğini etkilemedikçe şimdiye kadar hiçbir günahkar kurtuluş açlığı çekmemiş, hiçbir Hristiyan ruhsal soğukluktan uyanmamıştır. Duygular bu kadar önemlidir!
Jonathan Edwards

İnsanları sırf duyguları güçlü ve canlı olduğu için fanatik diye mahkum edersek ciddi bir yanlış yaparız.

 

Öte yandan, duygularımızın güçlü ve canlı olması, onların doğasının hakikaten ruhsal olduğunu kanıtlamaz. Kutsal Yazı’da, insanların gerçekten kurtulmadan dinden çok heyecan duyabildikleri bize gösterilmektedir. Örneğin, Eski Antlaşma’da, Mısır’dan Çıkış’ta Tanrı’nın İsrailoğulları’na gösterdiği merhamet onların duygularını büyük ölçüde uyandırmış, Mısır’dan Çıkış 16:1-21’de O’na övgü ezgileri söylemişlerdir. Yine de yaptığı işleri kısa sürede unutmuşlardır. Sina’da yasayı vermesi onları tekrar uyandırmıştır; anlaşılan, kutsal coşkuyla dolarak, “RAB’bin söylediği her şeyi yapacağız” (Mısır’dan Çıkış 19:8) diye haykırmışlardır. Yine de çok geçmeden altın buzağıya tapmışlardır!

 

Yeni Antlaşma’da Yeruşalim’deki kalabalık Mesih’e duyduğu hayranlığı ifade etmiş ve onu bir hayli övmüştür. “Davut Oğlu’na hozana! Rab’bin adıyla gelene övgüler olsun, En yücelerde hozana! (Matta 21:9) Yine de onların ne kadar azı Mesih’in hakiki öğrencisiydi. Aynı kalabalık kısa süre sonra “O’nu çarmıha ger! O’nu çarmıha ger!” (Markos 15:13-14) diye bağıracaktı.

 

Hristiyanlık’la ilgili duyguların, gerçek bir kurtuluş deneyimi yaşanmadan da çok canlı olabildiği konusunda ortodoks ilahiyatçılar hemfikirdirler.
Jonathan Edwards

Ne hissediyor olursak olalım, Tanrı’ya itaat etme konusunda kararlı olmalıyız. Sorumlu olmak, durum ne olursa olsun sadık olmak demektir. Kendimizi ruhsal hissetmediğimiz zamanlarda da dua etmeliyiz. (1.Selanikliler 5:17) Tanrı sanki bizi terk etmiş gibi hissetsek bile, O’na güvenmeliyiz. Eşlerimiz nefret dolu olduklarında bile, onları sevmeliyiz.

 

Kötü olanı yapmanın asla haklı bir tarafı yoktur. Biri bize düşmanca yaklaştığında bunu Tanrı’ya itaatsizlik için bir bahane olarak kullanamayız. Düşmanlarımızı sevmeye ve bizleri haince kullananlar için dua etmeye çağrıldık. (Matta 5:44) Yanlış dolu olan bir dünyada doğru olanı yapmaya çağrıldık.

 

Eğer duygularımız, bencilliğimizden ötürü bize egemen oluyorsa, özgür olabilmek için günahlı tutkularımıza itaat etmekten kaçınmamız gerekir.
Jeffrey D. Johnson

Gerçeğin duygularımızı şekillendirmesine izin vermek yerine duygularımızın bize neyin gerçek olduğunu söylemesine izin veririz.

 

… Hatta şöyle diyerek günlük seçimlerimizi açıklarız, “Bu konu hakkında içimde iyi bir his var” veya “Şunun hakkında içimde kötü bir his var”

 

Gerçeğe sadık olduklarından her zaman emin olabilseydik duygularımızı takip etmemiz sorun olmazdı. Ama öyle değiller. Gerçeğe olan bakış açılarının genellikle büyük kör noktaları var. Sonuç olarak duygularımız değişkendir, kararsızdır ve bir sürü etken tarafından kolayca idare edilir. Örneğin, kahvaltıda üzerimize döktüğümüz kahveden, geç kaldığımızda trafiğe takılmaktan, bir iş arkadaşımızın iğneli bir sözünden kolayca etkileniriz. Açıkçası duygularımıza güvenemeyiz.
C. J. Mahaney